1504 senesi (Hicri 910) İkinci Bayezid zamanında Enderun hazinesi hakkında tanzim edilmiş bir defter bulunmuştur. Ata tarihinin verdiği izahata göre, Yavuz Sultan Selim zamanında hazinenin mevcudu Enderun ve Harem hazinelerine sığamayarak, bunların bir kısmı Yedikule mahzenlerinde hıfzedilmeye başlanmıştı. Üçüncü Sultan Murad'a kadar Yedikule hisarında böyle bir hazinenin muhafaza edildiğini ve ancak onun zamanında Topkapı Sarayı'na naklolunduğunu da, yirmi sene kadar Üçüncü Murad'ın sarayında hekim başılığı eden Dominicos isimli Kudüslü âlim bir Musevi'nin kitaplarından öğreniyoruz. Osmanlı padişahlarının o zamandan beri bu hazinelerinde topladıkları mücevherat, tezyini sanatlara ait ve nadide eşya, silahlar ve Çin porselenleri, hâlâ daha hayretimizi mucip kılacak de eşya, silah recede zengin ve kıymetlidir. İşte bu "hazine" bizde, bir müzenin nüvesi, taslağı ve başlangıcıdır. Nasıl ki Cumhuriyet sayesinde bu “hazine"nin, 3 Nisan 1924'ten beri, bir müze olarak açılmış bulunduğunu da aşağıda göreceğiz.
Sayfa 178
Sevdiğimiz vücutları ve ruhları kaybettikten sonra, ister hayal ile, ister bir an, ister uykuda olsun, onlara tekrar kavuştuğumuz hissi, bizim için cihana değmez mi? Ve bunu veren rüyalar nasıl sevilmez?
Sayfa 167
Reklam
Ruhu bir toprağa, bir suya, bir iklime, bir tarihe bağlayan gökler var.
Sayfa 162
... Bu lahitlerin keşfi, o zaman dünyada Tutankamon'un mezarının keşfine muadil bir alaka, merak ve heyecan uyandırmış, bir nevi ilmi ihtilal ve inkılaba sebep olmuştu. “Asîr Vapuru Hümayunu" ile bu lahitlerin İstanbul'a gelişinin hikâyesi, dinlenmesi bir masal kadar tatlı vakalarla dolu bir eski zaman romanı gibi bir şeydir. Lahitleri vapura geçirmek üzere, o zamanlar pek az masrafla yapılan, sağlam birtakım iskeleler kurulmuş. Telaş içinde olan Hamdi Bey de bu muameleyi denizden takip etmek üzere bir sandala binmiş. Büyük İskender'in pamuklar içine sarılı ve bir çocuk kundağı gibi başlı, galiba on dört ton ağırlığındaki lahdini kaldırmaya hazır tertibatı, halatları, vinçleri ve yüksek vapuru görünce gözü korkmuş ve kıymetli lahdin denize düşmesi imkânını düşünüp, sandalda ayağa kalkarak, "Vazgeçtim, lahitleri nakletmeyeceğim, burada bırakacağım.." diye haykırmaya başlamış!... Onu teskin için başka çare göremeyen süvari, derhal bir halatla kendini kaydırarak lahdin üstüne inmiş ve "Korkmayın beyefendi! Bakın, ben hayalimi emniyet ediyorum! O, denize giderse ben de gideceğim!” diyerek adamlarına da “Çekin! kumandasını verip kendini zaten üstünden yukarı çektirerek hamdi beyi temin edebilmiş.
Sayfa 65
Hamdi Bey müze müdürü olunca, ilk işin M.Dethier zamanında, hiçbir ilmi tasnife tabi tutulmamış olan mevcut eserleri tasnif etmek ve bunların bir ilmi kataloğunu tanzim etmek olduğunu görüyor. Tanıştığı Fransız sefiri vasıtasıyla, o zaman genç bir âlim olan M. Salomon Reinach’ı İstanbul’a davet ettiriyor. Reinach da hem bu tasnifi yapmak, kataloğu neşretmek vazifesini deruhte ediyor.
Sayfa 61
Dünyada mucizeler halk eden azim, emram ve sebatı; inkılabın ve Cumhuriyet'in delalet ettikleri mefhum olan halkçılığı; her millete medeniyete hususi dehasına göre faydalı olması için lazım olan milli istiklali; her ferdin medeni inkişafı için lazım olan hürriyeti; hayatı koruyan medeniyeti ve sulhu; sizin, ailenizin ve milletinizin tamamı olan vatanınızı seviniz!
Sayfa 52
Reklam
79 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.