Orta yaşlı sıkıcı Edebiyat öğretmeni Elias Rukla derse girer, öğrenciler ve okuyucular için işkence başlar. Çok sevdiği eser Henrik Ibsen'in "Yaban Ördeği" ve yan karakter Relling üzerinde durur. Bu sayfalarca devam eder, kitabın neredeyse üçte biri Relling de Relling. Aynı şeyleri tekrar edip durur. Elias öğrencileri darlarken Dag Solstad da okuyucuları sınar sanki. Daha ne kadar uzatabilir diye merak ettiğim için kitaba devam ettim. Dersi biten ve eve gitmek üzere olan Elias'ın şemsiyesinin açılmaması nedeniyle, karakterin sinirlenip şemsiyeyi taşa vura vura kırması sizi de rahatlatıyor. Artık derin bir nefes alabilirsiniz, Relling mevzusu kapandı.
Devamında eşiyle nasıl tanıştığını, eski arkadaşıyla yaşadıklarını anlatmaya başlıyor. Eva'nın güzelliğini, gün geçtikçe güzelleştiğini ve Johan'la dokuzuncu katta oturduğunu o kadar çok tekrarlıyor ki mıh gibi aklınıza kazınıyor. Kitap bu üçlü arasında geçenlerden ibaret. Kısa olmasına rağmen hiç bitmeyecek sandım.
Büyük bulutlar geçer ve kaybolur, bir inek bir tutam otu yolar, dünya döner ama aynı zamanda durur, bir papatya bir ay yaşar, bir gün geçicidir, akşam yıldızına sabah yıldızı da denir. Bazen gökyüzü üflenmiş cam bir top gibi genişler, uzaklaşır ve kaybolur. Enrico ateş eder, yaban ördeği yere düşer, bir anda soylu uçuş pencereden atışan çöpün düşüşüne dönüşür. Yerçekimi yasası kesinlikle doğada garip bir faktördür; sadece kelimeler ondan korunur, hatta Leipzig'in Teubner Yayınevi'nden basılmış olan Yunan ve Latin klasiklerinden bile.