Yinede insan kendi kalbini kendi eliyle söküp atamıyor.
Biz kitaplar gibiyiz. Çoğu insan sadece kapağımızı görüyor, azınlık sadece girişimizi okuyor, çoğu insan eleştirilere inanıyor. Çok az kişi ise içeriğimizi bilecek Emile Zola
Reklam
Ah miras ah... Sen ne hainsin...
İki gün sonra annelerinin noterinde dişlerini sıkmış bir halde, sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi kuru gözlerle, bir santimlerini bile kaptırmamak için didişen üç azılı düşmanın öfkesiyle birbirlerine girdiler. Beklemek, mülkleri satmakta acele etmemek onlar için daha kârlı olurdu. Ama hatalarını birbirlerinin yüzüne vuruyorlardı: Charles icatlarına yeniden başlayıp tüm parasını yiyecekti; Georges'un kesin kendisini soyup soğana çeviren bir sevgiisi vardı; Maurice kuşkusuz yeniden çılgınca girişimlerde bulunup tüm sermayelerini bitirecekti. Noter boşuna bir çabayla onları makul bir uzlaşmaya davet etti. Birbirlerine mahkeme celbi göndereceklerini söyleyerek ayrıldılar. İçlerinde cimriliği ve parasının çalınması kaygılarıyla anneleri canlanıyordu. Paranın zehirlediği ölümden sadece öfke doğar. Tabutların üzerinde dövüşülür.
Aile, önemli
Ama bu çocuklar katı, soğuk, yapmacık kuralları olan bu ailede yabani sürgünler gibi yetişmiş, neden kaynaklandığı bilinmeyen hevesler ve çılgınlıklar edinmişlerdi.
Eskiden ancak kürek mahkümlarına gördürülen Tanrı'nın cezası bir işte hayvan gibi çalışıyor, çoğu kez genç yaşında geberip gidiyor, buna karşılık akşamları sofrada et yüzü bile göremiyorlardı. Gerçi aç kalmıyor, iyi kötü bir şeyler yiyorlardı, ama yetmiyordu işte, açlıktan ölmeyecek kadar besleniyor, üstelik gırtlağa dek borca batarak, sanki şu bir lokmayı da alınlarının teriyle kazanmıyorlar, ondan bundan çalıyorlarmış gibi sürekli bir polis korkusu içinde yaşıyorlardı. Pazar günleri eğlenecek yerde, yorgunluktan bitkin bir halde yatıp uyuyorlardı. Biricik eğlenceleri ya gidip fıçı gibi içmek ya da karılarının karnını bir kez daha şişirmekti; bira göbek yapıyor, çocuksa büyüdü mü insanın başına dert oluyordu. Yok azizim, yok, çekilir şey değildi bu yaşam.
Kalsa mıydı acaba? Kararsızlık içindeydi, yüreğinde bir sıkıntı vardı, kendi başına buyruk olmanın sevinciyle seve seve katlanılan açlığı, susuzluğu, yakıcı güneş altındaki bitmez tükenmez yolları arar gibiydi. Kulaklarında uğuldayan kasırgalar arasında cüruf yanına çıkışıyla, toprak altında, o karanlık dehlizlerde sürünerek geçirdiği saatler arasında yüzyıllar geçmişti sanki. Aynı yere dönmek istemiyordu, insafsız ve zor bir iştir bu, gözleri bağlandıktan sonra ayaklar altına alınıp ezilen bir hayvan yerine konduğunu düşündükçe bütün insanlık onuru ayağa kalkıyordu.
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.