Truman Capote
Tiffany’de Kahvaltı’yı üçüncü okuyuşumdu bu. Audrey Hepburn hayranlığım sonucu Breakfast at Tiffany’s en sevdiğim film olmuştu. Yıllardır da öyledir. Bu vesileyle kitabını da 10 yıl önce ilk kez okumuştum. Film 1961 yılında vizyona giren olay öyküsünden bazı diyaloglarına kadar kitapla özdeşlikler barındırmak ile birlikte olayların akışı ve sonlanışı ile farklılar içeren bir yapım. Kitabın anlattığı verdiği mesaj filmden çok daha farklı aslında. Ben filmi çok sevmek ile birlikte kitabın bu kurgusunu da seviyorum. Aslında bu hikaye daha derinleştirilerek teferruatlı bir roman da ortaya çıkabilirdi. Yazar genelde uzun öyküler yazdığı için bunu tercih etmemiş olabilir. Zaten öykünün de amacı ve anlatmak istediği de bu kadardı diye düşünüyorum bir yandan da. Yani biz yüzeysel bir anlatımla karşı karşıya değiliz aslında; yazar bu kadarını anlatmak istedi. Ve bence yazarın kurgulamak istediği Holly’i de, yazar Fred’i de iyi tanıyoruz kitabın bitiminde. Karakterlerine ve öykülerine dair çıkarımlar yapabiliyoruz. Kitabı her okuyuşumda üç beş saat içinde bitirmeme rağmen damağımda güzel bir tat ve etki bırakıyor. Bunu hikayeyi de filmi de Audrey Hepburn’ü de çok sevmem ile doğrudan alakası olmadığını da belirteyim. Güzel bir yaz akşamı kitap okumak için bir kaç saatiniz varsa ayırıp tatlı bir öykü ile buluşmak isterseniz; Holly’nin ruh halini anlamak, hikayesini dinlemek, onun ruhunu daraltan kırmızılıkları anlamak isterseniz Tiffany’de Kahvaltı’yı okuyabilirsiniz. Bir de filmini izleyip karşılaştırabilir hem ortak hem farklı iki güzel öyküyü dimağınıza katabilirsiniz.
Issız bir adaya düşsen yanında götüreceğin üç şey sorusuna bıçak, çakmak ve Osman diye cevap veriyorum. Bıçak seni kesip doğramak, çakmak da ateş yakmak için. İnsan etini pişirmeden yiyebileceğimi düşünmüyorum... Yani evet, ara ara seni bıçaklamak istediğim doğru ama genellikle şaka yapıyorum. Sana bu satırları ıssız bir adadan yazıyorum. Elimdeki çakmağa bakıp bakıp piromanik hayaller kuruyorum. Seni, olmadığın adaları yakmayı düşünecek kadar çok seviyorum.
Ann Quin otuz yedi yaşında ın*har ediyor ve yayımlanmış dört kitap bırakıyor ardında. Yayımlanmamış notlarından bir kitap da derlenmiş. B. S. Johnson ve Alan Burns’la birlikte deneysel yazarlar grubundaymış. Bu grupu pek sevdim Umarım gruptaki diğer yazarların da kitapları çevrilir.
Üç, üç kişinin ilişkileri çerçevesinde dönen bir hikaye. Evli
Aile İçi Cinayet Kitap Yorumu
Selamlar efeniiiim Çok uzun zamandır şöyle gerim gerim gerilecek kitap önerisinde bulunmamıştım. Konu @olimpostayinlari olunca yanıltmayacağına da emindim ki öyle oldu. Bugün sizlere hem biçim olarak çok farklı hemde konu olarak çok sarsıcı bir hikaye ile geldim. Önce özet sonra yorum;
Kitap özeti; Yirmi yıl önce
Semaver, Türk hikâyeciliğinin önde gelen yazarlarından birisi olan
Sait Faik Abasıyanık'ın 1936'da yayınlanan hikâyelerden oluşan kitabıdır.
Kitaba adını veren hikâye, İstanbul Halıcıoğlu’nda bir fabrikada çalışan Ali’nin annesiyle geçirdiği mutlu günlerini anlatıyor. Evlerindeki huzurun tek tanığı, onları hayata bağlayan adeta bir meta olan semaver olmuştur.
Semaver, çocukluk, gençlik, İstanbul ve Fransa hikâyeleri olmak üzere üç gruba ayrılırlar. Kitapta yer alan öykülerin çoğu daha önce dönemin çeşitli dergilerinde yayımlanmış öykülerden oluşmaktadır.
Birinci bölümde yer alan hikâyelerde yazarın çocukluğunu geçirdiği Adapazarı ve çevresi anlatılır. Çevre tasvirinin yaygın olarak kullanıldığı bu öykülerde yazar, oynadığı kırları ve ormanları anlatmıştır.
İkinci bölümde ise daha çok İstanbul’da geçen ve yazarın bu şehirde yaşadıklarından yola çıkarak kaleme aldığı öyküler yer almaktadır.
Kitabın son bölümünde ise Sait Faik’in Fransa’da geçirdiği günlere göndermeler yer alıyor.
SemaverSait Faik Abasıyanık · İş Bankası Kültür Yayınları · 201311,9bin okunma
Şarkılarını Söylemeyi Unutan Kadınlar kitabının yorumu ile geldim
Haziran ayının sıradaki kitabı 2023 yılı basımlı 92 sayfalık bir kitap.🩷
...Şarkılarını söylemeyi unutan, yaratıcılığını mutfağına teslim eden tüm kadınlar için... Kadın varsa orada daha çok hüzün oluyor değil mi? On üç farklı hikaye, on üç farklı kadının
İsminin kulağa hoş gelen tınısı dışında tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de oldukça sevilen bir yazar Murakami. Modern zamanlarda (Post modern?) edebiyatın birinci dünyası denebilecek ülkeler dışında (kime göre /neye göre:) böyle bir popülerlik görmek mümkün değildi. Hele ki (halen) birçok yönden gerçekten uzak olan uzak doğudan.
Peki Harukki
Zorlayıcı Davranışlar için İyileştirici Hikayeler
Bir ebeveyn hikaye yazarı olarak ilk deneyimlerini bizlerle paylaşıyor yazarımız .
Hikayenin çocuklarda yaratıcılık üzerinde bir etkisi olduğunu gözlemler ve yıllar geçtikçe araştırma yapmaya başlar.
Hikayelerin sağlıklı çocuk gelişimine çok büyük etkisi olduğunu ve yatıştırıcı,enerji verici bir