İnsanların ruhu yok, o hâlde şehirlerin neden olsun ?
Reklam
·
Puan vermedi
Heinric Böll
‘Köln’de yaşıyorum. Ren nehrinin, orta kesimlerindeki yumuşaklığından bıkıp genişlediği, uçsuz bucaksız düzlüklere ve Kuzey Denizi’nin sislerine doğru aktığı; dünyevi erkin asla çok ciddiye almadığı, ruhani erkin ise, Almanya’da genel olarak inanıldığının tersine, daha az ciddiye alındığı; Hitler’in kafasına çiçek saksılarının fırlatıldığı ve
Palyaço
PalyaçoHeinrich Böll · Can Yayınları · 20191,525 okunma
mekânın ruhu “Mekânların kişiliği, ruhu vardır.” derler. İnanırım. Camilerin vardır mesela. Hem de ufak büyük demeden her birinin. İçinde göze görünür, etrafa dağılır, duvara kokusu siner pek az günah işlenmiş yerlerdir camiler. Girdiği anda insanı kucağına alır, sakinleştirir, başını okşar, elinden tutup huzura çıkarır. O yüzden hiç olmazsa dışarıda olduğunuz günler namazı camilerde kılın, derim. Her birinden, lazım oldukça açıp açıp bakacak, içinizi ferahla- tacak, sizi sevdiğiniz bir mekâna gitmenin heyecanıyla seccadeye götürecek bir bakma yeri (manzara bu demek) çakın zihninizin duvarına. Sonraki namazlarda lazım oldukça çıkarıp asarsınız gönül gözünüzün önüne. Beylerbeyi Hamidievvel Camii’nde durgun bir göl suyunun üzerindeymiş gibi kılınan namaz (üstelik güzelim denize sırtınızı verirsiniz orada kıbleye dönmek için. Dünyayı arkaya atmak bundan daha güzel sembolize edilir mi başka yerde?) Diyarbakır Ulu Camii’nde bir ormanın içindeymişsiniz gibi olur. Topka- pı Sarayı’nın içindeki camide boğaz önünüze serilir namazda, altından ırmak akan cennetteymişsiniz gibi kılarsınız bu sefer. Hele şehirlerin anasında bir yeşil mermer duvarın önünde namaza durmuşluğunuz varsa, sonraki her namaza elinizden tutar kaldırır sizi. Seccadeler de mühimdir (diye düşünüyorum artık). Özenil- meli, hâlimiz vaktimiz yoksa bile ne edip edip eli yüzü düzgün birkaç seccade edinmeli. Onu serdik mi her ilmeğini atarken, nakışının her iğnesini işlerken salavat getiren ellerin, üzerine diz kırıp yüz süren kalplerin bereketiyle kanatlanır belki şevkimiz.
Eskiden her mahallenin kendine ait hususi bir havası, bir tarz-ı hayatı vardı. Şimdi ise birbirinin kopyası aynı tipte, soğuk, cansız binlerce apartman, ruhsuz beton kütleleriyle bütün şehirleri aynîleştirmiş, şehirlerin, mahallelerin ruhu yok olmuştur. Artık her yer aynı ve hiç kimse bir yere ait değil. Mahalleler kendine özgü kimliği olan ve yine dini/sosyal merkezler, küçük çarşılar, çeşmeler, küçük imalathaneler ile birlikte "kendine yeterli yerler"idi.
Büyük şehirlerin sağanaklı hayatında kendi kendilerine kalıp da düşünme fırsatını bulamayan gençler, günün meselelerini hep birlikte siyaset potasına boşaltıp orada tanıma alışkanlığını edindiler. Bu kolaylık, fikrin yerine kaba hareketi getirdi. Eskiden tefsircilerin yerinde şimdi particinin yırtık yüzü görünüyor. İslâm dünyası Mevlana'nın ruhu ile XX. asırda bir muhteşem felsefe yaratabileceği halde bu yapılmadı. Mevlana, kaba beden hareketlerine aktarılıp Şaman'a döndürüldü ve Kur'an'ın felsefesi Zerdüşt'ün pençesiyle ezildi. Aşağı hazlar doğuran ve günlük tecessüsleri doyuran bayağı halk yayınları gazete ve radyolarla beyinlere yüklenirken, demokrasinin her ferdi siyaset sahnesine çağıran çığırtkanı da ruhlarımızda gizlenen hikmet aşkını öldürdü.
Sayfa 33 - DergahKitabı okudu
Reklam
381 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.