Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. Kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. Kendisine bir ülkü edinen çok az. Umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor: “Yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen?” Öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar. İnsanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. Herkes kendini düşünüyor. Kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor.
Kimileri fırsatları yakalar, kimileri uçup giden fırsatın arkasından bakar
Alın size bir Zen bilmecesi:
İki erik ağacı var. Biri, soğuk kış boyunca kendini hazırlar, bahar esintisi geldiğinde çiçek açmaya hazır olmak ister. Diğer ağaç, bahar rüzgârı estiğinde çiçek açmayı düşünür; bu ağaç kış ayazında titrerken birdenbire ılık rüzgâr esme-ye başlamıştır. Durmadan hazırlanan erik ağacı çiçeklerini pat diye açma fırsatını yakalamaya hazırdır, oysa diğeri andan faydalanmış ve çiçek açmaya hazırlanmaya başlamıştır.
Ertesi gün bahar rüzgârı diner, kış soğuğu geri gelir. Sonunda, hazırlıklarını ihmal eden ağacın çiçekleri o yıl açmayı başaramaz.İnsanlar da böyledir.
Kader rüzgârı hepimiz için esecek. Bir fırsattan en iyi şekilde faydalanıp faydalanmayacağınız, uzun vadede hayata kendinizi adamanız ve hazırlıklı olmanıza bağlıdır.
Ağaç gibi;
Mevsimlerin hepsine açık,
Hüznü ve sevinci ağırlamaya hazır,
Kuş cıvıltılarını çoğaltmaya arzulu,
Gelip geçen her şeye dokunmaya hevesli.
Bir yağmur damlasını okşamaya,
Bir rüzgar dokunuşunu şarkı yapmaya hazır.
Bekliyoruz...
Her kitap insana mutlaka bir şeyler katar . Kimi gözünü açar kimi uzun zamandır uyuyan bir şeyleri uyandırır. Kimi ise bazı taşları yerine oturtur.
Sevme Sanatı taşların yerine oturmasını sağladı bende.
Bazı şeyleri tam anlamıyla ifade edemediğimi ama daha önceden bildiğimi ya da hissettiğimi farkettim aslında.
-Ağa böyle nereden geliyorsun ?
-Rus gelirken muhacir olmuştum. Çukurova'da idim. Şimdi köyüme dönüyorum.
Zaman kötü. Güvenlik yok. Böyle iken kışa doğru buralara niye geldin? Yoksa oralarda geçinemedin mi?
-Hayır paşa ...Çukurova cennet gibi yer...Bize tarla da verdiler. Rahattık. Yalnız son günlerde bizim Erzurum'u Ermenilere vereceklermiş lafı dolaşıyor. Geldim ki göreyim, kimin malını kime verecekler.
Mustafa Kemal yanındakilere:
Bu milletle neler yapılmaz!!