Aşkın güzellikleri her kulun hoşuna giderdi de zorlukları kaldırmak hen aşığın işi değildi; acılara katlanmak kalp isterdi.
Kendi geçmişime dokunuyorum şimdi. Kopuk bir film karesi gibi şeritler halinde akıyor hayat gözkapaklarımın içinden. Sonu hüzün kokan, umut kokan, aşk kokan, yarım kalmış buruk bir roman gibi.
Reklam
Peki aşk tüm hasarları örtüyor muydu? Aşk, bir erkeğin zalimliğine, şiddetine, hoyratlığına göz yummamızı sağlayacak kadar kuvvetli miydi??
Sen evet de söz, yolunu kalbinde bulacaksın. Güvendiğim ne varsa yıkma, biz ayakta kalırken içten içe harabeye dönmeyelim. Kaybedeceğimiz sadece aşk olmayacak bu sefer, ne geride bıraktığım sen eskisi gibi kalacaksın, ne de ben eski ben olacağım. Bir ömürlük hayatın biz bir olmazsak tadı kalmayacak. Bir yanımız gülüp coşarken, öbür yanımız hep hüzne gem vuracak!
Hiçbir devirde kayık zevki Abdülaziz'in saltanatından itibaren başlayan devirde olduğu kadar hususî bir zevk olmamıştı. Her biri yirmi, otuz altına giydirilen genç ve erkek güzeli kayıkçıların çektiği masal kuşu biçimli zarif piyadelerde şemsiye, yaşmak ve mücevher parıltısı içinde şehir, kadın güzelliği denen şeyi tadıyordu. Bu daha sonraki zamanlarda Hamdi Bey'in tablolarında Aşk-ı Memnu'nun bazı sahifelerine kadar izlerini resimde ve edebiyatta takip edebileceğimiz çok ince bir yaşama ve duyma tarzı idi. İşte tabiata ve beraber yaşamaya bu açılıştır ki sonunda zevk tarihimizin en dikkate değer icadı olan mehtap âlemlerinin doğmasını sağlar. Bütün bir âdâb ve teşrifatı bulunan ve her mehtap gecesi bir yalı tarafından yaptırılan bu âlemler maşerî bir opera, bir nevi ay ışığı ibadeti gibi bir şeydi ve şehir onunla, Venedik dojlarının denizle evlenme merasimi gibi kendi güzelliğini, yaşama tarzını, kendi sanatını, bütün hususiyetini aldığı denizle tebcil ediyordu. Hissî hayatımızda o kadar yeri olan ve bize bir yığın asil içlenmeyi telkin eden Boğaz burada en yüksek sanatlarımızdan biri olan musiki ile birleşiyordu.
Sayfa 203
Tac Mahal… Taşın aksi suya yansır burada. Yaradan’ın yansıması insana. Aşk, kalp ağrısında bulur aksini. Hakikat ise hikayelerde. Hepimiz aynı görünmez gök kubbenin altında yaşıyor, didiniyoruz. Zengin ve fakir, Müslüman ve vaftizli, kadın ve erkek, efendi ve köle, sultan ve filbaz, usta ve çırak… Bütün ayrımların ortadan kalktığı bir hal var, tekmil sesler kubbede toplanıp som bir sessizliğe dönüştüğünde. Belki de kainatın merkezi yerin altında değil, üstünde: Kubbede.
Reklam
1.000 öğeden 341 ile 350 arasındakiler gösteriliyor.