I. Dünya Savaşı konusunda önemli bir şey var, bir komutan olarak olumlu hanesine yazılıyor. Çanakkale'de ateş hattına çok yakın durduğunu, hatta saatinin onu kurtardığını filan hep biliriz. Daha güzeli var; Muş'tayken apoletlerini söküyor, yüksek rütbeli subay olduğu anlaşılmasın diye ve en ilerideki sipere giriyor. "Ne durumdayız?" filan diyor, oradaki bir asker de "Komutanlar bizi biraz fazla ileriye götürüyorlar ama idare ederiz" diyor. Asker farkında değil tabii onun komutan olduğunun. Asker sonra bunu öğrenince hayran kalıyor! "Vaay başkomutanımız en öndeki siperde!" Bu gibi olaylar, askerlerinin saygısını, sevgisini, güvenini kazanmasını sağlıyor. O zaman da "Öl!" dedi mi ölüyor adam. Atatürk, çok iyi bir asker. Onun kadar iyi başka askerler de var ama onun kadar iyi politikacı yok. Ahmet Kuyaş
Hedef olarak İran karakolunun koordinatlarını verdim, hedef gösterdim. Gözetleyiciler bana, kaçan teröristlerin bir kısmının oraya gittiğini, bir kısmının da Urumiye’den gelen araçlarla İran’ın iç kesimlerine doğru taşındıklarını bildirmişti. Ancak pilotlar belki de iki ülke arasında gelişebilecek muhtemel bir kısmı savaşı önlemek için ateş etmediler. Ama İran sınır hattına ateşten bir duvar ördüler. Sonradan olay yerine gelen Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal’a bu durum anlatıldığında; “ Ben olsaydım vururdum” diyecekti.
Reklam
Güçsüzler girdi ateş hattına. Günün üniforması sabır, nişan, zavallı yıldızı umudun, yüreğin tam üstünde.
Sayfa 55 - Kavram YayınlarıKitabı okuyor
Yaşamak, bir ateş hattında durmak oldu bizim için.
Türkler zaferi henüz tam kazanılmış saymıyorlardı. Sinirleri iyice gergin olan Mustafa Kemal yorgun erlerini durmadan dövüştürüyor ve onlara hâlâ cephe hattında, bizzat kumanda ediyordu. Şimdi artık hiç yaralanmayacağına güvenerek düşman ateşi altında sanki kendini koruyan bir büyü varmış gibi dolaşıyor ve askerlerinin gözünde bir masal kahramanı niteliğine bürünüyordu. Komutanları bilgiliydi, yürekliydi. Ama, her şeyden çok, şanslıydı da. Bir gün, söylendiğine göre, bir çarpışma sırasında Mustafa Kemal'in bulunduğu sipere düşman bataryası ateş açar. Menzili tam olarak hesaplamışlardır, mermilerden biri siperin ilerisine düşer; ikincisi yirmi metre kadar yakına ve üçüncüsü daha da yakına... Dördüncü merminin tam siperin kenarına, Mustafa Kemal'in oturduğu yere isabet edeceği kesin şekilde bellidir. Subaylardan biri kaçması için yalvarırsa da o, "Artık çok geç" der"Askerlerime kötü örnek olamam." Ve sigarasını içmeye devam eder. Siperdekiler dehşetten donakalmış bir halde dördüncü merminin düşmesini beklerler. Fakat hiçbir şey olmaz. Düşman üç mermi atmış, dördüncü atışı yapmamıştır.
Sayfa 121Kitabı okudu
Sarp sokaklarda darp edilmişti ince fikirlerim. Duygularım taciz ateşine uğramış gibi tedirgin ve eylemsizdi. Kararsızlık ve eylemsizlik büyük bir tehlikeydi aslında. Tehlikenin tam da ateş hattına düşmüştüm oysaki. Belki bir kıvılcım gelir beni hadsiz safhadan kurtarır derken feleğin ateş çemberine düşüvermiştim tekrir edercesine. Her şey sarpa sardı yeniden , her şey bir mahzuna dönüşüp yüzümüz mahçuplaşıverdi. Kalk gidelim... Dünden, bugünden, yarından ve ömürden...
Reklam
840 öğeden 721 ile 730 arasındakiler gösteriliyor.