Başlarında distopyaların insanı (en azından beni) boğazlıyormuş gibi hissettirdiği hava vardı. Damızlık Kızın Öyküsü'nde, 1984'te ne hissettiysem o. Çok geçmeden kendini belli etti kitap aşkı. Bahsettiğim boğucu hava alt ton olarak devam etse de artık iliklerime kadar hissediyordum ki bu bir güzelleme, belki bir vefa borcu, teşekkür, saygı göstergesi, sevgilin için yazdığın bir şarkı, kraliçen için yaptırdığın saraydı.
Geçenkerde dayımla konuşurken bahsetti, Orhan Pamuk (sanırım) merkez dermiş buna. Tüm kitabı etrafında kurduğun bir düşünce ya da cümle. Bu kitap da kitaba olan sevginin etrafına kurulmuş. Bir roman konusu olarak bunun seçilmiş olması çok güzel, çok fazla örneği olduğunu sanmıyorum. Merkezin etrafına sardığı maceralı kurgu da ayrı bir güzel yapmış.