Yedi kapılı Thebai şehrini kuran kim? Kitaplar yalnız kralların adını yazıyor, Yoksa krallar mı taşıdı kayaları? Bir de Babil varmış, boyuna yıkılan, kim kurmuş Babil'i her seferinde? Altın şehir Lima'nın hangi evinde oturmuş acaba yapı işçileri? Nereye gittiler dersin Çin Seddi'nin bittiği gece, duvarcılar? Yüce Roma'da
Türk-İslam kuvvetleri, birbirine düştüğü için zelil bir şekilde esarete sürüklenmişti. Dünyanın bu en stratejik bölgesinde artık ne Fatimiler ne Selçuklular ne de bir başka Müslüman güç otorite değildi. Yıllar içinde birbirlerinin kanını emip durmuş, sonunda hepsi bitap düşmüştü. Fatimilerin Kudüs'ü ele geçirmesinden tam bir sene sonra Avrupa'dan kopup gelen Haçlılar rahat bir şekilde İslam topraklarını işgal etti. Önce Antakya, sonra Urfa, Akka, Remle, Kerak ve derken Kudüs düştü. Haçlılar şehre girdiğinde haftalarca insan kesti. Kendi tarihçilerinin anlatımıyla Kudüs sokaklarından akan kanın seviyesi atların diz kapaklarına kadar gelmişti. Artık Haçlılara dur diyecek bir Tuğrul bey, bir Alparslan, bir Melikşah bir Atsız bey yoktu. İslam toplulukları, özellikle de Kudüs, birbirine düşmenin bedelini çok ağır ödemişti. Size tam 900 sene önce gerçekleşmiş olayları anlatıyorum. Peki bugün aynı coğrafyaya baktığınızda herhangi bir fark görebiliyor musunuz?
Reklam
Nitekim Alparslan dört gün dört gece can çekiştikten sonra öldü. Canı ağır ağır çekilirken acı bir muhasebeyle geçen dört gün. Dönemin vakanüvisleri sözlerini şöyle naklettiler: "Daha dün bir tepenin üstünden birliklerimi teftiş ediyordum, onların adımlarının altında yerin sarsıldığını hissettim ve kendi kendime, 'Şu cihanın hâkimiyim! Benimle kim boy ölçüşebilir?' dedim. Allah bu kibrime, bu böbürlenmeme karşı, insanların en sefilini, yenilmiş, esir düşmüş bir adamı, bir idam mahkûmunu saldı üzerime; o benden daha güçlü çıktı, vurdu devirdi beni tahtımdan, aldı canımı." Ömer Hayyam belki de bu dramın ardından kitabına şu rubaiyi kaydetmişti: "Her gün biri çıkar, başlar, benim ben demeye, Altınları, gümüşleriyle övünmeye. Tam işleri dilediği düzene girer, Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye."
Sayfa 61 - Yapı Kredi Yayınları, 65. Baskı. Çev: Ali BerktayKitabı okudu
Seyret Derviş
Yazgı; sırça sarayda bir peri masal değil gerçeğin ta kendisi Bizzat açtıkları kapı Üstten beş kilit sürmeli Gözler narin tenine taht kurmuş yediveren çiçekleri açıyor gülünce Ve kainat Susuyor ağlayınca taşlıyorlar yıkılıyor saray Serçe kuşu bizimkisi ürkek, şeffaf yeni yuvasında da rahat bırakmıyor peşindeki çift boynuzlu yılan Yuvasını dağıtıyor Ve peri sarayını özlüyor her geçen gün Geçmiyor eski dostlar kapısından Artık geçseler de Kapı beş değil altı sürmeli Can Alpaslan Mart 2024
Ölüm diye bir gerçek bekliyor bizi Alparslan.......
Şu cihanın hakimiyim! Benimle kim boy ölçüşebilir?dedim. Allah bu kibrime ,bu böbürlenmeme karşı insanların en sefilini ,yenilmiş, esir düşmüş bir adami, bide idam mahkumunu saldı üzerime; o benden dağa güçlü çıktı, vurdu devirdi beni tahtimdan, aldı canımı..
Varlığımı sorgulamaktan bithap düşmüş aklım. Dilim, sahte ve bilinmez maskelerin önünde suskunluğunu ilan etmiş. Gözlerim, görürken körleşmiş. Ve yeni düzen beni de alt etmiş. Arkası bomboş ego duvarları, insanların derindeki eksikliklerini gizlemek için bir sığınak olmuş ve insanoğlu, koloniler halindeki duvarlarını kendilerini örmeye başlamış... insanlık: körleşmiş, sığlaşmış ve en çok da yalnızlaşmıştı... - Buket Alparslan
Reklam
179 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.