Ebem kuşağı, sana “rüya” diyen haklıdır
Yüreğinde biriken deniz ürkek ve kuru
Ebedî aşk hangi mum alevinde saklıdır
Kim taşır senden kalan bu çaresiz kamburu
Suskunum çünkü kaval çalmıyor, çoban ölü
Suskunum en onulmaz yarasında bu şehrin
O kim bilir nerede yine mahmur ve mağrur
Ebem kuşağı şimdi gözlerine gömülü
BAHARGÂH
Bilen var mı suyunu ne zaman içtiğini
Gergef olsam alır mı ellerine bir akşam
Şehir şehir dolaşıp anlatsam saçlarından yıldızlara dokunan kuşların geçtiğini
Suskunum çünkü kaval çalmıyor, çoban ölü suskunum en onulmaz yarasında bu şehrin
O kim bilir nerede yine mahmur ve mağrur
Ebem kuşağı şimdi gözlerine gömülü
Düşme artık ey rüya o isyankâr seraba
Sessizliği titretir gündüzünde bu şiir
Belki renkler dirilir taşın kalbinde o gün
İnci çiçeği olur dünyada Bâd-ı Saba..
İlkbahar yağmurunda mı?
Yoksa yaz yağmurlarında mı?
Ya da sonbahar yağmurlarında mı?
Yoksa hiçbirinde mi?
Süzülmeyecek misin gökyüzünden
Renklerin hayat vermeyecek mi ?
Şu kötülükten kararmış dünyaya
Umut vermeyecek misin altında el ele koşmak için can atan sevdalara
Temizlemeyecek misin kötü nazarları
Kurumuş gönüllerde çiçek yesertmeyecek misin?
Aşkını senle tarif edenlere vermeyecek misin bu fırsatı
Alâimisemâ veyahut ebem kuşağı veyahut kavs-i kuzah veyahut kavs-i kudret
Kim ne derse desin sana
Sen yine de gel
Yeşert umutları
Renk ver gökyüzüne...