İlk bakışta aşk, mutsuz bir evlilik, iki kadın bir adam konusu gibi görünse de, bu konu temeline inşa edilmiş, üç ayrı bakış açısı, üç ayrı algılayış yaşayış biçimi, üç ayrı psikoloji ile detaylı bir şekilde monolog halinde önümüze seriliyor. Hatta bazen o kadar detaylı ki bazı gereksiz uzun cümleler yüzünden kopabiliyorsunuz, “aa bi dakika neyden bahsediyordu ya” diye başa sarabiliyorsunuz ne yazık ki ;)
Üç bölüm, üç monolog ve her monolog madalyonun adeta diğer yüzü.
İlk bölümün de en akıcı, en heyecanlandırıcı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Kitap bende vaauuvvv! etkisi yaratmadı ama sevme kavramının, sevme şekillerinin, sevebilme yetisinin, hayattaki sıkışmışlıkların, kişilerin mücadelelerinin, arayışların, beklentilerin, hatta savaşı tecrübe etmenin farklı psikolojik ve sosyokültürel perspektiflerde güzel irdelendiği, düşündüren bir kitap olmuş.
Selçuk Baran’ın hikâyelerinde genel olarak umutsuzluk, yalnızlık ve hayat karşısında başarısızlığa uğrayan karakterler görürüz. Onun hikâyelerinde objektife yansıyanların çoğunlukla “küçük” insanlardan oluştuğunu da görürüz. Nedir bu küçük insan? Onlara sıradan yahut “o”, “bu”, “şu” demeye gönlüm elvermedi. “Küçük” tabiri ise onları hor görmek
Açıkcası bu kitap beni yordu ama farklı anlamda düşündürdü,hissettirdi ve özellikle Peter'in eline mikrofonu aldığında çünkü onun içinde boğulmasını resmen hissettim burjuvaziden nefret ederim bununda etkisi büyüktü. Bu kitabı salt aşk hikayesi gibi düşünmek yazara büyük saygısızlık olur. Ilonka,Peter ve Judit kısımlarında buraya sığdıramayacağım kadar konu var. Bir olaya 3 pencereden bakmakta ayrıca muhteşemdi.Muhteşem birçok metafor barındıran bir kitaptı. Kitap kısaca depderindi böyle bir kitap okumayı seviyorsanız tavsiye ederim.
MEÇHUL ŞEHZADE: DELİ KURT
1403 yılının sonlarıdır. Üstü örtülü bir kağnı gecenin karanlığında ilerlemektedir. Genç bir atlı tedirgin bir şekilde kağnıyı yönetmektedir. Kağnıda Yıldırım Bayazıd'ın oğlu İsa Beğ'in eşi Bala Hatun vardır. Bala Hatun hamiledir. Osmanlı sipahisi Çakır Ağa onu sütanasının evine götürmektedir.
Çakır Ağa, İsa
MEÇHUL ŞEHZADE: DELİ KURT
Olay Örgüsü
1403 yılının sonlarıdır. Üstü örtülü bir kağnı gecenin karanlığında ilerlemektedir. Genç bir atlı tedirgin bir şekilde kağnıyı yönetmektedir. Kağnıda Yıldırım Bayazıd'ın oğlu İsa Beğ'in eşi Bala Hatun vardır. Bala Hatun hamiledir. Osmanlı sipahisi Çakır Ağa onu sütanasının evine götürmektedir.
Ey dünyanın işinden haberi olmayan
sen yoksun
Dünya esen yel üstüne kuruldu.
Varlığımız iki yokluk arasındadır
Çevrendekiler de hiçtir sen de bir hiçsin
"Asıl sevgi kayıt ve koşul tanımaz, beyefendi..." dedi. "Hiç ummadığınız bir an, hiç ummadığınız bir yöne esen bir alev gibi sizi yakar, tutuşurur. Aşk zaman, yer, koşul ve kişi kaydından bağımsız bir serseridir."
İyiki okumuşum dediğim bir kitap oldu. Kitap zaten üç bölümden oluşuyor ilk bölüm aktı gitti ama bazı soru işaretleri kaldı zaten kitabın mevzusu da o işin aslı ;) sonra diğer bölümlerde diğer karakterler olayı nasıl anlatıyor onu okuyoruz her şey çözümleniyor. İlonka’nın Peter için çabalaması ona yetmeye çalışması.. Peter’ın bu burjuvazi hayatta ne aradığını bilmeden araması savrulup durması.. Judit ise gerçekten tehlikeli bir kadınmış onu da anladık. Son bölümde ki savaş betimlemeleri çok iyiydi kafamızda canlandırıyoruz her anı. Bir kadının sığınakta bile diyet yapmaya çalışması formunu korumaya çalışması kısmına ( bu kitabı okurken diyette olan ben biraz güldüm :) Muazzam bir kitaptı. Kaliteli roman tam bir edebi eser..
Sizce denizin mi karanın mı daha çok anlatacakları vardır?
.
Süvari Bey, diğer adıyla Beybaba Kaptan, uluslararası bir gemide 1. kaptandır. Tayfasına değer veren, önceliği onların güvende tutmak olup gemisini gideceği yere ulaştırmaya çalışır. Ancak her araç gibi gemi de yaşayan bir canlı gibi arızalanır, onarılır, bakımı yapılır, ite kaka
Filme konu olmuş bu hikaye büyük bir aşkla başlar ve sonrasında büyü bozulur.İlyas sadakatsiz ,hırslı ,inatçı Asel ise kocasına bağlı ,mazlum ,sabırlı bir karakteri temsil ediyor.Öyle ki İlyas Asel ‘in ruhunun temizliği ve kendisine olan bağlılığını bir kusur gibi görüp bu özelliklerin onu evden uzaklaştırdığını bile söyler. İlyas hayatının hiç bir alanında dikiş tutturamaz ne ailesine ne de işine sahip çıkabilir ,tabii ilahi adalet tecelli edip Asel’e geri döndüğünde hiçbir şey eskisi gibi değildir.Hikayenin sonunda kim neyi hak ediyorsa ona layık olur iyiler iyilerle eşleşir ,zalim ve kötüler yalnız kalır.
Roman Tiyen -Şan dağları ve Isık Göl çevresinde geçiyor ,Cengiz Aytmatov ‘un yaptığı ustaca betimlemeler sayesinde Tanrı Dağlar’ından esen sert rüzgarın iliklerime kadar işlediğini hissettim ,Isık Göl ‘e yalnızca güzün ve kışın gelen görenlere mutluluk getiren güneyli beyaz kuğuların gölün üstünde süzülüşünü izledim.Klasikleşen bu hikayeyi kitap severlere tabii ki tavsiye ederim.Keyifle okunacaklardan…