Bir akşam üstü ufukta gök kıpkızıl tutuşmuş, dünyayı yangın yerine çevirmişti. Usul usul esen rüzgarın serinliğine teslim etmişti yüreğini. Ona öyle geliyordu ki bu an zamanın son anıydı. Vakit tamam olmuş, herşey nihayete ermişti. Bir yağlıboya tabloya sonsuza kadar hapsolmuş anlardan bir an.
Oysa güneş Dünya'nın ardına meyletmeye devam ediyor, gökyüzünde yanan ateş rengini kömür karasına bırakıyordu. Biraz sonra közün içinde ki kıvılcımlar gibi yanıp sönmeye başlayacaktı yıldızlar. Ve sonra Dünya anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğacak, yeryüzü aydınlanacak zaman deveran edecekti.
Tanrım diye düşündü, orada mısın?
İzliyor musun bizleri?
Halimize gülüyor musun yoksa ağlıyor musun?
Kâinatı nizam ile inşa eden sen, insanın yüreğine nizam veremiyor musun?
İnsanın yüreği kainattan amansız mı?
Çekip çeviremiyor musun yüreklerimizi kendine.
Tanrım, orada mısın, duyuyor musun sesimi?
Esen rüzgar şiddetlendi ve soğudu, yüreği buz tuttu.
Gökten bir yıldız kaydı,
Bir dilek tuttu.
Meczup
06.06.24