Birkaç yıl sonra bir anatomi kitabının içinde, mum dökülmüş bir iç kulak resmi gördüm. Tüm kanallar, sinüsler ve boşluklar dolmuş, her şeyiyle açık seçik bir görüntü oluşmuştu. Bu resmin üzerimde bıraktığı etkiyi anlatamam. Resmi görünce az kalsın bayılacaktım. O anda dünyanın bizim gerçekliğimizden daha gerçek bir gerçekliğin içinde, her oyun doldurulduğu, mevcut kabartmaların içerikten tamamen yoksun aynı boşlukların içine oyulduğu tam bir mağara yapısında var olabileceğini hissettim; tıpkı bir deniz kabuğunun ya da bir yaprağın çağlar boyunca bıraktığı izleri, kabuğun ya da yaprağın taştaki konturlarından, derin ve hoş bir etki oluşturabilmek için kopyalanan tuhaf ve kırılgan fosiller gibi. Böyle bir dünyada biz insanlar, karmaşık ve çürüyebilir organlarla dolu gösterişli fazlalıklarımızla daha fazla etli butlu olamazdık; tıpkı sudaki hava kabarcıkları gibi, evremin ılık ve yumuşak maddesinde yavaşça süzülen saf boşluklar olurduk.