+697
Evin içinde deveran eden fikir ve duygu tufanı şaşkına çeviriyordu Peri’yi. Bütün öğretilenlerden biliyordu ki Yaradan tek ve biricikti. Ama annesinin korkuyla ve huşuyla yalvarıp yakardığı Allah ile babasının sitemle dert yandığı Tanrı’nın aynı varlık olduğuna inanması mümkün değildi. Nasıl oluyordu da aynı yatağı olmasa da, hâlâ aynı yüzüğü paylaşan iki insan,Yaradan’ı bu kadar zıt tahayyül edebiliyordu? Nasıl oluyordu da aynı varlık, dolayısıyla tek hakikat, bu kadar farklı algılanabiliyordu?
Sayfa 34
“Ben Tanrı'dan o kadar çok şey öğrendim ki Artık kendimi ne Hıristiyan, ne Hindu, ne Müslüman,ne Budist, ne Musevi addediyorum... Hakikat bana o kadar çok açıldı ki Artık kendimi ne erkek, ne kadın, ne melek, Ne de hatta saf bir ruh sayıyorum....” -Hafız-ı Şirazi
Reklam
Delilik, kafa yapan bir madde gibi akıyordu şehrin damarlarında. Her gün milyonlarca İstanbullu, bir doz daha alıyordu bu serumdan. Birbirleriyle tek kelime etmeyen, selamlaşmayan, bir lokma ekmeklerini paylaşmayan insanlar, deliliklerini paylaşıyorlardı farkında bile olmadan. "Topluca akıl yitirme" diye bir şey vardı. Kolektif bilinç kaybı. Eğer aynı halüsinasyonu yeterli sayıda göz görürse, artık halüsinasyon değil, hakikat sayılıyordu; eğer aynı acı gerçeğe yeterli sayıda insan gülümserse, acınası olmaktan çıkıp, komik bir şakaya dönüşüyordu.
+697
Bir zamanlar, "Müslüman coğrafyanın en batılılaşmış, demokrat ve laik ülke modeli" olacağı zannedilen Türkiye, en nihayetinde, gerçekleşmemiş potansiyeller diyarı değil miydi?
Aşık olduğumuz kişiyi bazen o kadar büyütürüz ki zihnimizde, bir bakmışsın adeta tann olmuş çıkmış. Ve aşkımıza karşılık bulamadığımızda bu sefer de yok ederiz tannyı, bir hamlede.
ben, beni sevme talihsizliğine düşen herkesi üzdüm, hırpaladım.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.