Sana düğün var demedim miydi? İşte düğün başladı. Sen ve bütün Çinliler davetlisiniz. Bu düğün biraz kanlı olacak ama ne yapalım? Türk düğünü böyle olur.
Sen, zamanla yaralar iyileşir,
duvarlar insanı saklar sanıyorsun,
ama öyle değil, öyle değil.
Bir şey insanın yüreğine yerleşince kimse onu yerinden sökemez.
Sizin gözyaşlarınız, gözden gelen yaş sadece; benim gözyaşlarımsa, yalnız kaldığım da akacak, tabanlarımdan, köklerimden fışkıracak ve kandan daha kızıl olacak...
Sabah kuşları
yırtınıyor ağaçlarda.
Gece can çekişiyor
taşların kenarında.
Gel karanlık köşeye gidelim,
seni sonsuza dek seveyim,
ne insanlar umurumda benim,
ne de kustukları zehir...
Küçük bir yılanı ezer gibi
öldürmek istemiyorsan beni,
ver ellerine yeni gelinin
namlusunu tüfeğinin.
Ah, bir ateş, bir ağıt
kemiriyor beynimi!
Dilime camlar batıyor sanki!
Gölge istemem. Huzmelerim
her deliğe nüfuz etmeli,
kara ağaç gövdelerini
aydınlıklarla bezemeli
çünkü bu gece yanaklarım
tatlı, ılık kanla dolmalı,
rüzgarın iri adımları
kızıl sazları sallamalı...
Sen, zamanla yaralar iyileşir, duvarlar insanı saklar sanıyorsun, ama öyle değil, öyle değil. Bir şey insanın yüreğine yerleşince kimse onu yerinden sökemez!