Oh, oh... Duyan da bir ordu geliyor diyecek.
Kim konuştu? Dönüp bakıyorum.
Karanfillerden biri.
Kokusunu bilemiş, kızgınlıktan morarmış gözlerini belertip duruyor. Besbelli burnundan soluyor. Sesimi çıkarmayınca üsteliyor:
- Sen daha dur. Başına neler gelecek. Otur bekle, parmağını kıpırdatma.
- Ben aciz bir adamım, beli bükülmüş bir adam.
- Eeee...
- Ne yapabilirim ki?...
- Mızmızlanma, hadi kalk, ezan vakti yaklaştı, minareye çık da şöyle bir ezan oku.
- Okuyorum ya! Her zaman okuyorum.
- Bizden başka sesini duyan yok, kimbilir nasıl okuyorsun.
...................
- Ciğerini parçala, gözlerinden kan akıt, sesini değil kendini havaya savur.
Bu karanfil delirmiş. Beni ne sanıyor? Çiçekleri bile zor zaptediyorum. Bıraksam hemen fırlayıp köşedeki bankaya saldıracaklar, önlerine çıkan arabaların camlarını tuzla-buz edecekler.
Hakkınız var, güzel değildir ihtimal
Mübalağa sanatı kadar
Varşova'da ölmesi on bin kişinin
Ve benzememesi
Bir motörlü kıtanın bir karanfile
'Yarin dudağından getirilmiş.'
gökyüzünde bir top bulut avare
bulutlar içinde yüzün mahzun
günlerce sebepsiz içlenir, sonra
ne sevdiğin akşamüstleri ne yağmur
unutursun
bütün çocuklar sustu, şarkılar sustu
aklın alabildiği beyazlıkta
Sana büyük caddelerin birinde rastlasam
Elimi uzatsam tutsam götürsem
Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak
Anlasan
Elimi uzatsam tutamasam
Olanca sevgimi yalnızlığımı
Düşünsem hayır düşünmesem
Senin hiç haberin olmasa
Senin hiç haberin olmaz ki
Başlar biter kendi kendine o türkü
Yağmur yağar akasyalar ıslanır
Bulutlar uçuşur geceleyin
Ben yağmura deli buluta deli
Bir büyük oyun yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli ya öldürmeli…