Allah'tan bela ile razı olan, bela içinde belayı vereni görür, belayı vereni temaşa ve müşahede etmek suretiyle belanın meşakkatını taşımaya güç yetirir. O belanın üzüntüsü, dostu müşahede etmenin verdiği sevinç sayesinde üzüntü olmaktan çıkar.
Rıza makamı
Hz. Ali (r.a.), oğlu Hz. Hüseyn'e, Ebu Zer Gıfârî'nin "Bana göre dervişlik ve fakirlik zenginlikten daha sevimlidir, hastalık sıhhattan daha iyi ve çok arzu edilen bir şeydir", sözünü sordular. Şöyle dedi: "Allah Ebu Zer'e rahmet eylesin, fakat benim sözüm şudur: Bir kimse Allah Taâlâ'nın tercih ve ihtiyarındaki güzelliğe vakıf olursa, O'nun kendisi için yaptığı tercihten başkasını temenni etmez". Kul, Allah'ın ihtiyarını ve tercihini görürse, kendi tercihinden yüz çevirir. Bütün üzüntülerden kurtulur. Bu ise gaybette sıhhatlı olarak hasıl olmaz. Kul, bunu sadece huzur (ve müşahede) halinde bulur. Zira "rıza, hüzünleri yok eder, gaflete karşı muafiyet kazandırır". Yani rıza kişiyi dertten kurtarır, onu gafletle cenkleşmekten uzaklastırarak kurtuluşa erdirir.
Reklam
“Mürid, Hakk’ın kendisi için irade etmiş olduğu şeyden başkasını nefsi için irade etmez. Murad, iki cihanda O’ndan başka bir şey irade etmez". Rûzbârî ks.
İbn Mesrûk'un şöyle dediği nakledilir: “Bir kim senin neşesi, Hakk’tan başkası ile olursa, neşesi dertler doğurur. Ünsiyeti, Rabbinin hizmetinde olmayan kimsenin ünsiyeti sıkıntı meydana getirir".
Ebu Hamza Horasânî'ye; “Garip kimdir?”, diye sorulunca “ülfetten sıkılan”, dedi. Bir kimse her nevî ülfetten sıkılırsa, o garip olur. Zira dervişin dünya ve ahirette vatanı yoktur.
Aşığın vuslata tamahı zillettir
Yusuf b. Hüseyin Razî'nin şöyle dediği nakledilir: "İnsanların en zelili, çok tamahkâr olan dervişle sevgilisine aşık olan kimsedir." İzahı: Tamahkâr fakirler (dervişler) insanların en hakir olanlarıdır. Nitekim sadık ve samimi fakirler de halkın en şerefli zümresidir. Tamah, fakiri iki cihanın zilleti içine atar. Zira bizzat dervişler dünya ehlinin nazarında hor ve hakirdirler. Dünya ehline ve zenginlere tamah ettiler mi, onlardan daha hakir olurlar. İmdi izzetle olan zenginlik, zilletle olan fakirlikten daha mükemmel bir durumdur. Tamah, dervişi katıksız bir tekzibe mensup kılar, fakiri saf bir yalancılığa bağlar. Diğer taraftan sevgilisine aşık olan kimse de tüm insanların en zelilidir. Zira muhib ve aşık kendisini mahbubu ve maşuku karşısında gayet hakir bilir; onun önünde alçalır. Bu da tamahın neticelerindendir. Tamahın kökü kesilince, tümü ile zillet izzet haline gelir. Züleyha, Yusuf'a tamah ettikçe her zaman en zelil o idi. Tamahı kesilip son bulunca, Hakk Taâlâ güzelliğini ve gençliğini ona iade etmişti. Aşıkın teveccüh göstermesinin maşukun yan çizmesini gerektirmesi, öteden beri sürüp giden bir sünnet ve âdet olmuştur. Aşık sevgisini içinde gizli tutar, sevgiyi sevgiliden çevirerek boş hale gelir, (sevgili ile değil de) sevgiyle huzur ve sükûn bulur ise, işte o zaman çaresiz, sevgili ona yönelir. Hakikatte, aşık izzet sahibidir ama vuslata tamah etmediği sürece. Aşık, vuslata tamah etti ve onu da elde edemedi mi bütün izzeti zillet olur. Sevginin bizzat kendisi, sevgili ile vuslat ve firkat halinde olma düşüncesinden aşık olan şahsı alıkoymazsa, o aşıkın sevgisi sıhhatli değil, illetli olur.
Reklam
Tasavvuf
Sufilerin elbiseleri genellikle *mavi* renklidir. Çünkü başına musibet gelenlerin ve dertlilerin elbise rengi mavidir
Sayfa 113Kitabı okudu
Başına bela ve musibet gelen gafiller: “Allah’a hamd olsun ki, bedenimize bir şey isabet etmedi" (olan mala oldu, cana olmadı) derler. Bu durumdaki Hakk dostları ise, "Allah'a hamd olsun ki, dinimize bir şey olmadı", derler. Bedene bela gelince, kalp lika halinde olduğu sürece bedene bela hoş gelir. Kalp gaflette olursa, beden nimet içinde bile bulunsa; bu nimet sayılmaz, bilakis musibet olur. Hakikatte ise, dünyadaki az şeye razı olmak, dünyada çok şeydir. Dünyanın çoğuna razı olmak ise dünyada az şeydir. Zira dünyanın azı çoğu gibidir".
Veysel Karani
.... Hz. Ali'ye (Kerremallahu vechehû) karşı tertip edilen savaşlar ve çıkarılan fitneler vukua gelene kadar bir daha hiçbir kimse onu görmemişti. Savaş ve fitne zamanında Hz. Ali'ye gelmiş, Sıffîn'de şehit olana kadar düşmanlarına karşı onunla birlikte savaşmıştı. Güzelce yaşadı, şehid olarak can verdi.
Veysel Karani
Peygamber (s.a.) sahabeye şöyle demişti: "Karn kabilesinde, ismi Üveys olan bir adam vardır. Kıyamet günü olunca, ümmetimden, (sürülerinin çokluğu ile tanınan) Rabia ve Mudar davarları kadar, kişilere şefaat eder". Sonra Hz. Ömer ile Hz. Ali'ye (r.a.) döndü ve kendilerine şöyle dedi: "Ona dikkat edin, iyi bakın. O, innîn (cinsî duyguları bulunmayan meczub) bir kişidir, orta boyludur, saçları çoktur, sol tarafında bir dirhem büyükiüğünde bir beyazlık bulunur. Avucunda Baras (hastalığı varmış) gibi bir beyazlık vardır. Rebia ve Mudar, davarları sayısı kadar ümmetime şefaat edecek. Onu gördüğünüzde, selamımı ulaştırın ve ümmetime dua etmesini söyleyin".
139 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.