Kendimi kaybetmiş gibiyim; tek istediğim sonsuza dek, daima, bütün ömrümce onun yanında olmak, onun ışığıyla, onun halesiyle aydınlanmak. Ondan ötesini bilmiyorum
Kendimi kaybetmiş gibiyim; tek istediğim sonsuza dek, daima, bütün ömrümce onun yanında olmak, onun ışığıyla, onun halesiyle aydınlanmak. Ondan ötesini bilmiyorum.
Gözünüzde bir hiç olduğumdan ve umut dahi besleyemeyeceğimden açık konuşuyorum: Her yerde siz varsınız, geri kalanı umrumda değil. Sizi nasıl, neden sevdiğimi bilmiyorum.
Şunu çok sık duydum. "Falanca yazarı çok seviyordum, ama son yaptıklarından sonra onu bir daha okumayı düşünmüyorum." Demek ki Dostoyevski'nin zamanında yaşasaydın, kumarbaz diye onu da okumayacaktın. Yazarların özel hayatını unutmak lazım. Yazarlann söylediklerini fazla ciddiye almamak lazım. Edebiyat tarihi şahane şeyler yazmış berbat adamlarla dolu.
"Belki de kazanmaya çok ihtiyacımız vardı. Tıpkı uçuruma düşen birinin bir tutam ota sarılması gibi. Kabul edersiniz ki uçuruma düşmeyen biri ağaç dalı diye ota sarılmaz."
Haz her zaman faydalıdır fakat vahşi ve sonsuz kudrete sahip olmak da (sineğin üstünde bile olsa) kişiye kendine özgü bir keyif verir. İnsanın fıtratında despotluk var, zalim olmayı sever insan. Siz de çok seviyorsunuz.
Doğrusu saygı görüp görmemeyi bile dert etmiyorum. Artık içimde hiçbir şey kıpırdamıyor. Sebebini siz de biliyorsunuz. Kafamın içinde tek bir beşeri fikir bile yok. Dünya’da, Rusya’da veya burada ne olup bittiğini uzun süredir bilmiyorum.
İşte Dresden’e gittim fakat Dresden’in neye benzediğini bile hatırlamıyorum. İçim neyin kemirdiğini biliyorsunuz. Hiçbir ümidim yok, sizin gözlerinizde koca bir sıfırım.
“Aklımda bir karakter var,” diye yazar: “Gayet basit, son derece kültürlü ama her açıdan işlenmemiş bir adam; inancını kaybetmiş ama inanmamaya cesareti olmayan, hem yerleşik düzene başkaldıran hem de korkan bir adam