TEK DİŞİ KALMIŞ BATI ÇETESİNİN TEK DİŞİ DE İBRETLİK BİR ŞEKİLDE KIRILDI Suçüstü yakalamak için suç işlemeleri adına süre ve olanak verildi onlara. Gözleri dönmüştü güç hayranlığı ile kör olan duyunçları sayesinde. Ne hukuk tanıyor, ne ahlak, ne insanlık ne de adalet tanımıyorlardı. Gök Tanrı süre dolduğunda planını devreye soktu. Mehmet
ELMALILI M. HAMDİ YAZIR ve TEFSİRİ...
- "Elmalılı M. Hamdi Yazır'ın ilk günkü tefsir ve meali bugünkü şekliyle aynı mı? - "Mehmet Akif Ersoy meâl projesinden çekildiğinde neden çekildiğinin farkındaydı Elmalılı. Kurucu ideolojinin istediği biçimde yazmadı meali. Hatta tefsirinin hemen girişinde şunu söyledi Elmalılı: “Türkçe Kur'an mı olur be hey şaşkın / Oynamaktır bu din-i imanla.” Bu satır ilk basılan Hak Dini Kuran Dili baskısından kaldırılmıştır. Bir kısım müdahalelerle kendi önlemini de almıştır Elmalılı. Biliyorsunuz tefsirini teslim ettiğinde 1938 senesiydi. Yani işi gerçekleştirebilme cesaretini gösterecek kadroların yavaş yavaş tarih sahnesinden çekilmeye başladığı bir dönem..."
Sayfa 13 - M. Taha İnci'nin Melikşah Sezen ile "Kemalizm ve Mâturîdîlik" Eseri Üzerine Yaptığı MülakatKitabı okudu
Reklam
SÛİNİYETİN DANİSKASI...
- "O halde Mehmet Akif ve Elmalılı Hamdi Yazır neden meâl ve tefsir faaliyetinde bulundu?" - "Bu zaten normalde de yapılan bir faaliyet. Yani bu onlara has bir şey değil. Mesela Hüseyin Kazım Kadri Efendi'nin Hülasatü’l Beyân’ı var. İzmirli İsmail Hakkı'nın meâli var. Ahmet Cevdet Paşa'nın, Manastırlı İsmail Hakkı Efendi’nin kısmî yahut tam Kur’an-ı Kerim meâlleri var. Bunlar Osmanlı tebaası için artan ve ulaşılır metinler haline gelmişti zaten. Fakat kurucu ideolojinin arzu ettiği şey şuydu; bunlara ulaşabilir olmaktan ziyade bunları resmi metinler haline getirip Türkçe bir Kur'an'ı Türkçe ibadetlerde kullanan ve artık Arapça ile Arap dili ile irtibatını kesmiş bir topluluk haline getirmek istiyorlardı..."
Sayfa 12 - 13 M. Taha İnci'nin Melikşah Sezen ile "Kemalizm ve Mâturîdîlik" Eseri Üzerine Yaptığı MülakatKitabı okudu
Ünlü düşünür Muhammed İkbal 1920’lerde şöyle diyordu: “Eğer biz İslam’ın bir üstün değerler sistemi olduğunu Müslüman olmayanlara anlatmak istiyorsak, onlara her şeyden önce bizim İslam’ı temsil etmediğimizi söylemek borcundayız.” İkbal’den daha önceki yıllarda yaşayan diğer bir ünlü düşünür Muhammed Abduh aynı gerçeği kendi kelimeleriyle şöyle anlatıyordu: “İslam denince akla problemler, çıkmazlar ve çelişmeler geliyorsa, bunun sebebi İslam değil Müslümanlardır. Müslümanların bu asırda Kuran’dan başka imamları yoktur. Ezher’de okutulan ve benzeri kitaplar var olduğu müddetçe, bu ümmet ayağa kalkamaz. Ümmeti kaldıracak ruh, ilk dönemde hâkim olan Kuran ruhudur. Kuran dışında her şey, Kuran’ı bilmek ve yaşamak arasına konmuş engellerdir.” Mehmet Akif Ersoy ise Kuran’a rağmen dini yozlaştıranların oluşturduğu manzarayı bakın nasıl tarif etmiştir: “Eğer İslam’dan maksat Kuran’sa, ortada İslam diye bir şey olmadığını söylemek durumundayız. Çünkü Kuran bugün göklere çekilmiş ve yeryüzündeki İslam’ın onunla ilgisi kalmamıştır.” Arap asıllı Amerikalı Profesör İsmail Faruki aynı manaya gelen kendi tespitlerini şöyle ifade etmiştir: “İslam, ne bugünkü Müslümanların tavır ve yaşayışları, ne İslam tarihinin şu veya bu dönemi, ne de İslam adına kaleme alınan şu veya bu kitabın anlattıklarıdır. İslam Kuran’dır.”
Sayfa 45 - İstanbul YayıneviKitabı okudu
"Siperler arasındaki mesafe sekiz metre. Yani ölüm kesin... Birinci siperdekilerin hiçbiri kurtulamadan şehit düşüyor. İkinciler onların yerine geçiyor... Fakat ne kadar gıpta edilecek bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, 3 dakikaya kadar öleceğini de çok iyi biliyor... En ufak bir korku, endişe göstermiyor... Sarsılmak yok! Okuma bilenler Kur'an-ı Kerim okuyor, bilmeyenler kelime-i şahadet getirerek yürüyor. Emin olun ki Çanakkale savaşlarını kazandıran; işte bu yüksek ruhtur..."
Sayfa 158
"Bir gün arkadaşlarıyla birlikte Lâfut'a, İbrahim Paşa Kışlası'na doğru yürüyüşe çıkmışlardı. Ali İlmî Bey, "Üstadım Antakya'mızı beğendiğinizi söylediniz. Acaba duygularınızı dile getiren bir şiirinizi rica edebilir miyiz?" deyince, merhum, bir kışlanın gönderinde dalgalanan düşman bayrağına, bir de gurûb etmekte olan güneşe doğru bakar, içinin bütün hüznüyle, "Vîrânelerin yascısı baykuşlara döndüm... Gördüm de hazânında bu cennet gibi yurdu... Gül devrini bilseydim onun bülbül olurdum... Ya Rab! Beni evvel getireydin ne olurdu?.." şiirini okuyor, dinleyenleri mestediyordu."
Sayfa 113 - Şule YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
837 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.