Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Akabe biatı
Şeytan o sırada Akabe'nin tepesinde onları gözlüyor ve dinliyordu; kendisini tutamayınca Muzamzam (zemmedilen, suçlanan) diye yüksek sesle bağırdı. Peygamber (s.a.v) bağıranın Şeytan olduğunu biliyordu, ona şöyle cevap verdi: "Ey Allah'ın düşmanı, sana fırsat vermeyeceğim. "
"Hiçbir şey hakkında 'Ben bunu yarın mutlaka yapacağım' deme. Ancak 'Allah dilerse' (yapacağım de). Kehf:23-24
Reklam
“Ey ensâr! Gönüllerinizin bana karşı olduğu haberi ulaştı. Ben sizi sapıklıkta bulmuşken Allah sizi hidayete eriştirmedi mi? Ben sizi fakir bulmuşken Allah sizi zenginleştirmedi mi? Ben sizi birbirinize düşman bulmuşken Allah kalblerinizi uzlaştırmadı mı?” Onlar, “Evet, elbette” dediler; “Allah ve Rasûlü en cömert ve en eli açık olandır.” Peygamber (s.a.v.), “Bu söylediklerime mukabele etmeyecek misiniz?” dedi. “Nasıl mukabele edelim?” dediler. Peygamber (s.a.v.) şöyle dedi: “Eğer isterseniz, ‘Sen bize itibardan düşmüş bir halde geldin ve sana yardım ettik; seni toplumdan atılmış bulduk, içeri aldık; seni mahrum bulduk, rahatlattık’ diyebilirsiniz. Doğruyu da söylemiş olurusunuz ve size inanılır. Ey ensâr! Ben sizin İslâm’ınıza güvenmişken, benim insanların kalblerini ısındırmak için kullandığım dünya malları kalbinizde o kadar çok mu yer tutuyor? Ey ensâr! Memnun değil misiniz? İnsanlar, develerini ve koyunlarını götürürken, siz evinize Allah’ın Rasûlü’nü beraberinizde götürüyorsunuz. Ensâr hariç, bütün insanlar bir yöne gitse, ensâr da başka bir yola gitse, ben ensârın yolundan giderdim. Allah ensâra, onların oğullarına ve oğullarının oğullarına rahmet etsin.” Adamlar gözyaşlarıyla sakalları ıslanıncaya kadar ağladılar ve bir tek ses halinde: “Biz hissemize düşen Allah’ın Rasûlü’nden memnunuz” dediler.
Sayfa 336Kitabı okudu
Yahudi âlimleri onlara peygamberin çok yakında geleceğini, onun geleceğine delâlet eden birçok işaretin görüldüğünü ve muhakkak onun seçilmiş kavim olan Yahudilerden çıkacağını söylüyorlardı. Varaka’nın da içlerinde olduğu bir grup Hıristiyan ise bu konuda şüphedeydiler. Onlara göre peygamberin Arap olmaması için hiçbir sebep yoktu. Arapların; Yahudilerden daha çok peygambere ihtiyaçları vardı, çünkü en azından Yahudiler tek Tanrı’ya tapma bakımından İbrahim’in dinini takip ediyor ve putlara tapmıyorlardı. Arapların bu yalancı tanrılara tapmalarını ise sadece bir peygamber önleyebilirdi.
Arabistan’da başka küçük mabetler de vardı. Bunların en önemlileri Hicaz bölgesindeki “Allah’ın kızları” olarak kabul edilen Lât, Uzza ve Menât idi.
İsmail’in soyundan gelenler, Mekke vadisine sığmayacak kadar çoğaldılar; uzaklara göç edenler bu kutsal tapınaktan taşlar alıp, Kâ’be adına onlara saygı gösterdiler. Daha sonraları, komşu putperest toplulukların etkisiyle bu taşlara putlar da eklendi; ve sonunda hacılar bu putları Mekke’ye taşımaya başladılar. Bu putlar Kâ’be’nin çevresine yerleştirildi, işte o zaman Yahudiler İbrahim’in tapınağını ziyaret etmemeye başladılar.
Reklam
Hepimiz bize örnek olacak şahsiyetlere, hayatımıza şekil verecek kalıplara ihtiyaç duyarız. Bu ihtiyaç aslında fânî olanın Bâkî olana özleminin bir yansımasıdır. Sonlu varlığımızla, bizi sonsuz olana ulaştıracak vesileler ararız hep.
Zira yol, eğer iştiyak hakikî ise izlenebilecektir.
Çöl insanı, çadır bozarak geçmiş zamanı silebiliyordu; zamanı ve yeri henüz belirlemediği için yarın bir hüsran olarak görünmüyordu. Fakat şehirli insan bir mahpustu. Onun bir yerde sürekli kalmak zorunda oluşu her şeyi çürütüyor ve -dün, bugün, yarını- zamanın gayesi haline getiriyordu.
𝐀̂𝐥-𝐢 𝐈̇𝐦𝐫𝐚̂𝐧: 73 𝑨𝒍𝒍𝒂𝒉 𝑏𝑖𝑧𝑒 𝑦𝑒𝑡𝑒𝑟, 𝑜 𝑛𝑒 𝑔𝑢̈𝑧𝑒𝑙 𝑣𝑒𝑘𝑖𝑙𝑑𝑖𝑟.
Sayfa 281 - İnsan YayınlarıKitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.