BEN FİLİSTİNLİ ÇOCUK!
Ben Filistinli çocuğum, yoksul aç, bir dilim ekmeğe, bir yudum suya muhtaç diyen Şeymanın Ben Filistinli Çocuk adlı şiiri: BEN FİLİSTİNLİ ÇOCUK Yoksul aç bir dilim ekmeğe bir yudum suya muhtaç Ben filistinli çocuk Açsa güzel çiçekler görmez gözüm Bana silah uzanır gül ve çiçek yerine Burada gül değil gülleler vardır BEN FİLİSTİNLİ
Gayet normal bir insanım
Dedem kızınca halı desenlerini inceliyorum dokumacı burda ne anlatmak istemiş derken saklambaç oynarken uyuya kaldığım ve köyün camisinden kayıp anonsu aklıma geldikçe kıkırdama tutar dedem o arada edepsiz der ben giderim beni arar çay demle satranç oynayalım der😅
Reklam
#oyun
Yapayalnız olan Tanrı Brahma üzerine eski bir Hint öyküsü vardır. Öykü Braluna’dan başka hiçbir şeyin varolmadığını anlatır. Sıkıntıdan ölür Tanrı. Bir oyun oynamaya karar verir. Ama oyunu kendisiyle birlikte oynayacak hiç kimse yoktur._Böylece güzel bir Tanrıça olan Maya'yı yaratır. Bütün amacı biraz eğlenmektir. Maya var edildiğinde Brahma ona amacını söyler. “Tamam” der Tanrıça, "Oyunların en güzelini oynayalım ama sana söyleyeceklerimi yapacaksın.” Brahma kabul eder ve Maya'nın talimatıyla bütün evreni yaratır. Güneş ve yıldızlan, ay ve gezegenleri yaratır. Sonra sıra yeryüzündeki yaşama gelir. Hayvanlar, okyanuslar, her şey yaratılır. Maya, “Yarattığın bu yanılsama dünyası ne kadar güzel” der, "Şimdi de yarattıklarını takdir edebilecek kadar zeki bir hayvan yaratmanı istiyorum.” Böylece Brahma son olarak insanı yaratır. İşi-bittiğinde Maya'ya oyunun ne zaman başlayacağını sorar. "Hemen şimdi" diye yanıtlar Tanrıça. Brahma'yı alır, binlerce küçücük parçaya ayırır. Her bir insanın içine bir parçasını koyar ve "Oyun başlasın!” der; “Ben sana kim olduğunu unutturacağım, sen de kendini bulmaya çalışacaksın!” Maya Düşü yaratır ve Brahma bugün hala kim olduğunu anımsamaya çalışır. Brahma orada, içinizde, Maya ise sizi kim olduğunuzu hatırlamaktan alıkoyuyor.
Geçen gün üniversitemize Gazze'de gönüllü görev yapmış bir hekim geldi. Bize Gazze'den çok Gazzelilerden bahsetti. Dinlediğim seminerin ne ile alakalı olduğunu bilmesem, inanın sahabe hikayeleri anlattığını sanırdım. Hatta birini anlatmak isterim: Hastanede doktorlar boş kaldıkları bir sırada sıkılmamak için bir oyun oynayalım demişler. Bir kişi bir ayet okuyor ezberden ve yanındaki kişi de o sıradaki ayetten devam ediyor. Hatırlayamayan eleniyor ve sona kalan kişi kazanıyor. Sanki hikayenin sonunda bir köşeden Efendimiz (sav) çıkacak, onları orada yaptıklarına tebessümle bakacak ve belki onlara katılacak gibi. Gerçekten; ayetlere, Kur'an'a olan bağlılıkları ve tevekkülleri öye güçlü ki. Kur'an'la ve namazla yaşamaları, Kur'an'ı ve namaz'ı yaşamaları... Onca zorluk içinde her an herkese elhamdülillah demeleri... Boş yaşadıkları boş geçirdikleri bir anları yok. Kardeşlerim, onlar kazanıyorlar, vallahi kazanıyorlar. Biz onlar yerine üzülmeliyiz ama onlar için üzülmemeliyiz. Kendimize çeki düzen vermeliyiz. Vallahi kendi hayatımızdan utanmalıyız. Evet bağırmalıyız filistin için boykot için ama bu yeterli değil. Elindeki imkanla Allah için yaşamalısın. Çünkü onlar öyle yapıyorlar. Ellerinde bulunan hayatı olduğu gibi Allah' satmışlar, emanet etmişler. Biz de tüm imkanımız ile Allah için yaşamaya çabalamalıyız. Bu savaş, bu zulüm, biz ders çıkarmadıkça bitmez. Duanın vakti geçmedi henüz, dua edeceğiz her şekilde, yaşayarak dua edeceğiz. Onların şahsi manevisini hissederek...
Çocukların şiirleri ve okuyabilecekleri ebeveynleri!
— Babacım, bir şiir uydurdum. — Adı ne? — Ben ve güneş. Çok beklemeden okumaya koyuldu: — Arka bahçedeki tavuklar iki solucan yedi ama ben görmedim. — Peki? Senin ve güneşin şiirle ne ilginiz var? Bir an için babasına baktı. Babası anlamamıştı... — Güneş solucanların üzerinde babacım ve ben de şiiri uydurdum ve solucanları görmedim... — Duraksama. — Şimdi hemen bir şiir daha uydurabilirim. “Ey güneş, gel birlikte oynayalım.” Ya da daha uzununu: “Küçük bir bulut gördüm zavallı solucancık onun gördüğünü sanmam” — Çok güzel, tatlım, çok güzel. Nasıl böyle güzel bir şiir yaptın? — Hiç zor değil, sadece geldiği gibi söylüyorsun.
Roger Vaillant'ın "Kanun" isimli romanını okumuş muydunuz? İtalya'nın güneyinde oynanan bir oyunun adı Kanun. Kazanan, kaybeden hakkında bildiği bütün gerçekleri söylüyor. Bilinen ve söylenmeyen bütün sırlar ortaya çıkıyor. Bütün kasaba birbirinin gizlisini kapaklısını öğreniyor. O sakin görünen kasabanın, üstüne örtülmüş huzur örtüsünün altında ne ihanetler, ne yalanlar, ne fırtınalar yaşadığı ortaya çıkıyor. Bir el böyle bir oyun oynayalım mı? Açalım mı kâğıtlarımızı? Ya her şeyi biliyorsam hakkınızda? Ya görünmesinden en çok korktuğunuz yerinizi görüyorsam? Ya anlıyorsam sizi? Ya anlaşılmasını istediğiniz sınırların ötesine de ge çiyorsa anladıklarım? Korkmaz mısınız? Nasıl oynamak istiyorsunuz bu oyunu? Alay edenler kendileriyle de alay edildiğini, küçümseyenler kendilerinin de küçümsendiğini, suçlayanlar kendilerinin de suçlandığını öğrendiğinde ne yapacak? En aldırmaz duranlar, gizli gözyaşlarını gören birileri olduğunu anladığında ne olacak? Sizi anlamadıkları için mi üzülüyorsunuz? Ya sizi anlarlarsa? Ya söylemekten utandığınız kıskançlıklarınızı, içinizi kemiren aşağılık duygularınızı, başkalarının görmemesi için dualar ettiğiniz yetersizliklerini fark ediyorlarsa?
Karanlıkta Sabah Kuşları
Karanlıkta Sabah Kuşları
Reklam
560 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.