O da bana baktı, o dinleyici sayan gözlerle, sonra birden küçük, kaliteli bir gülücük yolladı bana. Hani bazan, böyle küçük, kaliteli gülücükler nasıl ışıldarsa, işte öyle alışılmadık bir ışıltıyla gülümsemişti. Ben de gülümsedim az-çok ışıldayarak, ama tabii iki ön dişimin arasında geçici olarak mekân tutan o kömür karası askeri dolguyu üst dudağımla gizlemeyi de unutmadan.