Fikret Dağlı
Orta gelirinin üstünde sayılabilecek bir gelire sahip ailenin,tek çocuğu olarak dünyaya gelen Adem in babası bürokrat,annesi üniversitede Tarih bölümünde Profesördü.
Yaşadığı şehir sakin ve elit sayılabilecek bir mahalleydi.Parmakla gösterilen,başarılı bir öğrenci olduğu icin üniversiteside Hukuk bölümünü kazanmıştı.
Edebiyat
Bu yaratıklar insan değillerdi. En azından tam olarak değil. Siyah su birikintilerini andıran devasa gözleri, iğağacı çiçekleri kadar narin yüzleri, bir tilkininki gibi uzun, dik ve hafif tüylü kulakları vardı. Kolları ve bacaklan uzun zarif dalları andırıyordu ve derileri fener ışığında sarımsı kahverengi bir tonda parlıyordu ve neredeyse çırılçıplaklardı. Kış ortasında olmalarına rağmen, üzerlerindeki kürk postları en mahrem yerler için gerekli olandan biraz daha fazlasını kapatıyor gibiydi. Saçları kısacık ve dağınıktı. Serilda, ani bir korkuyla bunun aslında saç değiliken ve yosun demetleri olduğunu fark etti.
"Yosun perileri," dedi fısıldayarak. Karanlık yaratıklar, orman cinleri, her türlü hayalet ve hortlaklarla dolu hikâyelerinin hemen
yardımsever, en kötü ihtimalle de hırsız ya da cani çıkarlardı. Bugüne kadar, fırıncının karısı en büyük çocuğunun bebekken periler tarafından değiştirildiği konusunda ısrar edip durmuştu. (Öyle ya da değil, o çocuk şimdi kocaman bir adam olmuş, mutlu bir evlilik yapmış ve dört çocuğu olmuştu.)hepsinde, on sekiz yıllık yaşamının tamamında, Serilda sadece sıradan, sıkıcı insanlarla karşılaşmıştı.
Kızlardan biri hemen ayağa fırlayıp, bedenini siper ederek Serilda'nın diğer kızı görmesini engellemeye çalıştı.
"Biz hırsız değiliz," dedi, sert bir ses tonuyla. "Sadece saklanacak bir yer arıyoruz."
akasya ağaçlarının beyaz çiçeklerini döktüğü
bir yoldan geçerdi kız çocuğu
tanımadığı insanların
acıya aşina yüzlerinden geçerdi.
hava soğuktu...
bir ayaza savururdu düşlerini.
yağmurun izlerini silerdi ,
çarpık düşüncelerin
DAĞA ÇIKAN KURT
Dağa Çıkan Kurt öyküsü, Milli Mücadele yıllarının panoramasını gözler önüne sermektedir. Hikâyenin başlangıcında yazar, Fransız bir sanatçının şiirinin çıkmasını beklemektedir. Bunun etkisinde kalarak rüyaya dalmaktadır. Rüyasında, işlerin sarpa sardığı bir orman görür. Ormandaki hayvanlar arasında mücadeleler yaşandığını
iki üç gündür biraz hastayım. bu süreçte kitap okuyamadım. uzun süre kitabın başında duramadığım için kitap okuyamadığım bu sürede aklıma geçenlerde
Fotoğraflarla Atatürk kitabını okuduğum/fotoğraflarına baktığım geldi.
ben genelde Mustafa Kemal Atatürk'ün fotoğraflarına bakarken o zaman gerçekleşen
Merhabalar haftaya bir efsaneyle başlayalım mı ??
#şekerportakalı nın Zeze’si artık büyümüş ve on yaşına gelmiş. Evlatlık olarak verildiği ailenin yanında okula gidiyor ve günün geri kalanında uçsuz bucaksız hayal gücününde yardımıyla değişik haylazlıklara imza atıyor.Gün gelir okul kıyafetinden sıkılır ve buna çözüm olarak düğmeleri iliklemez
Bu çalışmanın değişik yerlerinde Joachim du Bellay, Nerval, Charles Baudelaire ve Mayakovski gibi dört önemli şair ve kuramcının genç şairlere öğütleri yer aldı. Onları bir araya toplamakta yarar var. Bunlara, Dağlarca'nın öğütlerini ve gerek şair, gerek şiir araştırmacısı olarak elli yıla yakın bir süre şiir üstüne çalıştığım için, kendi
Ormanın tüyler ürperten karanlığı, küçük kızın her yanını sarmıştı.
Artık ne düşünebiliyor, nede gorebiliyordu. Uçsuz bucaksız bu orman, küçük cocugu sanki yutacak gibi karşısına dikilmisti.