Osmanlılar'da müzik, edebiyatın aynası gibidir. Edebiyatta olan her şey, anlayış, kavramlar, teknik sanatlar, buluşlar ve ifade biçimi, müziğe "güfte" olarak yansır. Dolayısıyla, normal ilişkiden erkek sevgili öğesine kadar, yer yer de yakası açılmadık ifadeler, müzikte sürekli olarak mevcuttur.
Cumhuriyetin ilk yıllarında veyahut Osmanlılar'ın son zamanlarında Abdülahad Davud diye bir Süryäni papazı varmış. O Süryanî papazı, İncil ve Salib (İstanbul 1329) diye bir büyük kitap yazmış. Orada da kendisinin Süryani papazı olduğunu ve sonradan müslüman olduğunu anlatıyor. Yunanca, Latince, İngilizce, Arapça, Farsça gibi birçok dil biliyor, yani büyük bir papaz. O İncil'deki âyetleri sıralamış, "İşte bunlar Hz. Muhammed'in, Hz. İsa'nın bahsettiği hak peygamber olduğunu gösterir." diyor. O âyetlere dayanarak müslüman olmuş.
Sayfa 307 - Server Yayınları, Kasım 2017, 2. BaskıKitabı okuyor
Reklam
Osmanlılar ilk zamanlarında tıpkı Orta Asya Türk devletle-rinde olduğu gibi kadınlarına ve kızlarına “Hatun” diyorlardı. 16. yüzyıla kadar bu terim kullanılmaya devam etmiştir. Bu tarihten sonra daha çok “Kadın” ve “Kadınefendi” terimleri kullanılmıştır. Osmanlı tarihinde “Sultan” adı ile anılan ilk kadın Yavuz’un hanı-mı, Kanunî’nin validesi Hafsa Sultan’dır. Bu tarihten sonra sadece padişah annelerine “Sultan” denilmiştir.
Leslie Peirce, Batı’da Osmanlı Haremi hakkında yalan yanlış yazanlar hakkında, “Harem ve sultanın cinsel yaşamına ilişkin tasvirler, Osmanlılar hakkındaki kitapların satışına açıkça yardımcı oluyordu” demektedir. Günümüzde ise her karesi hatalarla dolu, adı dışında anlattığı dönem ve tarihî şahsiyetlerle bir ilgisi bulunmayan “Muhteşem Yüzyıl” dizisini, seksen ülkeye satmak ve reyting yapmakla övün-mek, aynı eski Avrupalı bakış açısını yansıtmıyor mu? Belki bir farkla ayrılabilirler; birinciler sadece para peşindeydiler, ikinciler ise maddiyat kadar o muhteşem tarihe ve İslâmiyet’e düşmanlıklarını da sergilemektedirler.
Harem-i Hümâyûn hakkında on yıllık yorucu bir mesai sonunda arşiv belgelerine dayalı bir doktora tezi hazırlayan Amerikalı uzman Leslie Peirce: “Biz Batılılar İslâm toplumunda cinselliği saplantı hâline getir-mek gibi eski ama güçlü bir geleneğin mirasçılarıyız. Harem, Müs-lüman cinsel duyarlılığı üzerine kurulu Batı efsanelerinin kuşkusuz en
Bazı safhaları gizlenerek anlatılan tarihi olayların en tipik örneği, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı'nın Doğu bölgelerinde gelișen duruma çağdaș tarihçilerin gösterdiği yaygın muameledir. Çoğu tarih kitapları, sadece Osmanlı'nın Ermenileri sürdüğünden söz eder, o zamanın tarihi olaylarından soyutlandığında, Osmanlı'nın Ermenileri sürmek kararı, sanki dengesiz ve sadece bir azınlığa duyulan nefretten kaynaklanmıș gibi görünmektedir. Gerçekte ise, Balkanlarda ve Kafkasya'da gelişen olayların tarihinden dolayı, Doğu Anadolu'daki milliyetçi ihtilalin ve Rus istilasının neler doğuracağını Osmanlılar biliyorlardı. Bulgaristan, Yunanistan ve Makedonya'da gelișen benzer olaylar, Türklerin katliamına yol açmıştı. Osmanlılar, Anadolu'da farklı bir sonuç bekleyebilirler miydi? Yüz yıl boyunca Ruslar, Müslümanları söküp atarak topraklarını genişletmişlerdi Kırım Tatarlarını ve Çerkesleri sürmüşlerdi. Türkleri Güney Kafkasya'dan sürüp, onların yașadığı topraklara Ermenileri yerleștirmişlerdi. Ruslar 1915'te, yeniden ilerlemeye hazırdılar. Ermeni ihtilalci grupları Doğu Anadolu'nun her yanında isyanlar çıkarmaya başlamışlardı, Müslüman köylüleri öldürüyorlardı ve hattâ Van șehrini de ele geçirmişlerdi. Bu ortamda Ruslar istilaya geldiğinde, Doğu'daki Müslümanlar başlarına ne gelmesini bekleyebilirlerdi? Elbette, Bulgaristan ve Makedonya'daki Türklerin başına geleni!
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.