Doktor Nazım Kimdir ?
Basit görünüşlü, konuşkan, babacan bir adamdı. Görünüşe göre, silik bir şahsiyeti vardı. Bütün ömrü boyunca mal, mevki, şöhret hırsı görülmemiştir. Konuşmalarının içine her vesileyle hikâyeler, meseleler karıştırmayı severdi. İnsan onunla bulunduğu zaman kendisini, Istanbul'un Beyazıt meydanındaki eski emekliler kahvelerinden birinde ve bir kahve sohbeti içinde sayabilirdi. Halbuki bu basit görünüşlü adamın ardında, bizim son imparatorluğumuzun en karanlık devrinin, en kanlı hikâyeleri ve sorumlulukları vardı. İttihat ve Terakki'nin, Paris teşkilatından beri üyesiydi. Daima merkez komitelerinde bulundu. İttihat ve Terakki iktidara geldikten sonra, bu rejimin, bir sıra tedhişler ve suikastlerle yüz kızartıcı bir Balkan politikacılığından ayrılmasında onu da sorumlu gösterirler. Nihayet memleketi kimin sürüklediği hâlâ tartışılan o acayip Birinci Dünya Harbi'nin mesuliyetini omzunda taşıyan İttihat ve Terakki umumî merkezinin bir üyesi de oydu.
Sayfa 230 - Remzi KitabeviKitabı okuyor
PALAS PANDIRAS SÜRGÜN EDİLEN HALİFE...
- “Sürgündeki Son Halife Abdülmecid Efendi” eseriniz üzerine konuşmak istiyoruz. Bu eseri yazma gayeniz ve eserin muhtevası hakkında kısaca bilgi verir misiniz?" - "Son halife ile ilgili yazılmış bir kitap yoktu. Bir de Cumhuriyet dönemi halifesi olduğu için küçümsüyorlardı, hilafet makamını basitleştiriyorlardı. Ben de yazar olarak
Sayfa 35 - 36 M. Taha İnci'nin Tarihçi Yazar Şükrü Altın'la "Sürgündeki Son Halife, Abdülmecid Efendi" isimli eseriyle alâkalı yapılan, "Bugün ders kitaplarında gerçek tarih yok!" Başlıklı MülâkatKitabı okudu
Reklam
Damat Ferid’in üvey oğlu
Damat Ferid Paşa’nın üvey oğlunun, Mediha Sultan’ın ilk eşinden olan oğlunun dahi Anadolu’daki harekete katılmak istediği biliniyordu ve İngilizler de bunun farkındaydı. Yüksek Komiserlik’ten gelip, “Tabii ki gidebilir, kendilerine vize veririz” diye görüş bildirdiler. “Hatta zat-ı şahane isterse onu bile refakatle koruyarak Anadolu’ya geçiririz; lakin İstanbul’un ve havzanın muhafazası için Yunan ordusu hazır bekliyor” dediler. Bu son derece korkunç bir ihtimaldi. İstanbul ve Boğazlar’ın korunmasının, kumandasının Yunan ordusuna verilmesi gündeme gelmişti. Bu bir tehditti ya da programdı.
Yemek yemeden iyodu, azotu alan kesafetsiz, berrak, nebati bir güzellik... Altından gözbebekleri, hem etli, hem etsiz vücudu, uzun ellerinin ve parmaklarının kati çizgileri, üstü biraz kabarık olan ve küçük olmayan ayaklarıyla mermere son şeklini, beyaza mahrem rengini veren Belkıs...
Burada, şu karşıki evlerde, başka semtlerde, hattâ uzak yerlerde, denizaşırı memleketlerde, İstanbul'da ve dışarıda yaşayan bazı genç kızlara: "Heyy yollarını şaşıranlar...Vazifelerini unutani... Ne yapıyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bir adım ilerinizde sizi bekleyen çukurları ve kuyuları görmeden nereye... nereye? diye, avazım çıktığı kadar uzun bir çığlık koparabilsem... Ahh, ahh, tahayyül edemezsin, ne büyük, ne derin bir teselli nefesi alacağım, hattâ bu,son nefes bile olsa.
Sayfa 156Kitabı okudu
çok manidar
Yakup Kadri, "Sodom ve Gomore" Romanında İstanbul işgalinin son günlerinde ülkesine dönmeye hazırlanan bir İngiliz subayının ağzından annesine yazdırdığı mektupta Türk-İngiliz ilişkisini böyle özetlemiş.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.