Sanatına kıyan geri adam!..
Sene 1928... Benim şiir diyapazonumun herkesçe beğenilmek noktasından en dik irtifaları kaydettiği basamak... Bütün eser mevcudum o zaman 64 yaprak ve 128 sahifeyi geçmezken, hakkımda yazıp çizilenler bunun on mislini aşmakta... Yakup Kadri, Alp Dağlarından gönderdiği makalelerde beni, ilk defa tarafından keşfedilmiş bir dehâ diye belirtir. Nurullah Ata (Ataç) benim gedikli meddahım geçinir; İsmail Habib «Edebi Yeniliğimiz» de, bendeki his ve hayal yüksekliğine hiçbir şiirin çıkmamış olduğunu kaydeder, Peyami Safa ile Mustafa Sekip de işi, dürüst fikir plânında incelemeye çalışır; ve daha ileride de Yaşar Nabi, ismimi «bir mısraı bir millete şeref verecek şair» diye anarken... Bunları niçin ortaya döküyorum, biliyor mursunuz; bunları, bu teneke madalyaları?.. Ben, O Tepenin rüzgârını aldıktan ve Müslümanlığımı bayraklaştırdıktan sonra, bu insanlardan bir ikisi müstesna, hemen hepsi ve daha niceleri benden yüz çevirdi ve beni, «Sanatına kıyan geri adam» diye yaftaladı da ondan...
"Arap Haşim" ( Muhsin Kızılkaya) 04.10.2020
Ahmet Haşim
Ahmet Haşim
İlk mektepte yatılı okurken, istisnasız hepimiz annelerimizin isimlerini birbirimizden sır gibi saklıyorduk. O yüzen hiçbirimiz bir diğerinin annesinin adını bilmezdik. Olur da arkadaşlarımızdan birisi birimizin annesinin adını öğrenirse, felaketimiz olurdu. Çünkü her kavgada, insanın canını daha çok yakmak
Reklam
…Ne yapsın? Karanlık bir bahçe, bir ağaç altı,bir masa,rakı,bir şey daha,kitaplarını okuduğu bir muharrir,uzakta gramofonla bir Arjantin havası,hafif yaprak hışırtılarıyla esen bir rüzgâr,tabak şıkırtıları ve parmaklığın arkasında bir öksürük,ilerleyen gece,karanlık bir apartmana yapayalnız dönmek mecburiyeti,kimsesizlik, İtalya’da yabancılaşmış ve uzaklaşmış bir koca,birbirini kovalayan anlar,garsonun beyaz ceketinin hızla uzaklaşıp yakınlaşarak uçuşu,mânâlarını kaybeden bir sürü hatıralar,herhangi üç veya iki hareket arasındaki farkın tamamıyla kaybolmasını hissetmekten gelen usanç,fakat sonsuz bir iniş,zekâdan koparak hep kendi başlarına azan ve coşan ihsaslardaki anarşi ve bazen ruhta bıraktıkları ölüm boşluğu,bir haykırış gibi uçurumlardan dimdik çıkan kollar… Ne yapsın?
Sene 1928...Benim şiir diyapazonumun herkesçe beğenilmek noktasından en dik irtifaları kaydettiği basamak...Bütün eser mevcudum 64 yaprak 128 sahifeyi geçmezken, hakkımda yazılıp çizilenler bunun 10 mislini aşmakta. Yakup Kadri, Alp Dağlarından gönderdiği makalelerde beni ilk defa tarafından keşfedilmiş bir dehâ diye belirtir; Nurullah Ataç Benim gedikli meddahım geçinir; Yaşar Nebi, ismimi “bir mısrası bir millete şeref verecek şair” diye anar, Peyami Safa, Mustafa Şekip... ... Bunları niçin ortaya döküyorum, biliyor musunuz;bunları, bu teneke madalyaları?.. Ben, O tepenin rüzgârını aldıktan ve Müslümanlığımı bayraklaştırdıktan sonra, bu insanlardan bir ikisi müstesna, hemen hepsi ve daha niceleri benden yüz çevirdi ve beni, “sanatına kıyan geri adam” diye yaftaladı da ondan.
Yaprak sıkılmıştı ağaçtan, bahaneydi sonbahar…
• “ - Mecbur muydun? Söyle bana, gitmeye mecbur muydun? Niçin...” •
128 syf.
7/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Kısaca özetlemem gerekirse şunu söylerim “Eldeki kuş, teldeki kuştan daha makbuldür.” Tarz ve konu olarak Reşat Nuri’nin yaprak dökümüne benziyordu. Romanların Yazıldıkları döneme baktığımda neredeyse aynıydı. Demekki o dönemdeki genç kızlarda bir modernleşme arzusu var.
Fatih Harbiye
Fatih HarbiyePeyami Safa · Ötüken Neşriyat · 202062 okunma
Reklam
35 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.