Duygular her zaman mutlu, güzel, iyi değildir. İnsanî olanı, beyazdan siyaha bütün tonları ile yansıtırlar. Kıskançlığı, hasedi, öfkeyi, gücenmeyi, umutsuzluğu özlemi ve yası da ortaya dökerler ve bu yaşamın çeşitliliğinin bir gereğidir.
Öfke sonunda yaşandıktan ve haklı bir nedene dayandığı anlaşıldıktan sonra yatışır...
...
Oysa haksız olan, suçsuz insanlara kaydırılan öfke sonsuzdur, hiçbir zaman dinmez.
Yanıtlar, argümanlar ileri sürerek nefret ile savaşamayız. Nefretin nereden kaynaklandığını kavramamız ve onu çözüp ortadan kaldırmamıza imkan verecek bir araçlar sistemi kullanmamız gerekmektedir.
...kendi yazgısının çilesini bütün trajedisi ile bilinçli olarak yaşayabilen bir insan, başkalarının acısını da (bunu belli etmek istememesine rağmen) çok daha fazla ve çok daha çabuk hisseder.
Bilinçli ana/babalar da çocuklarını her zaman anlayamazlar ancak çocuklarına duygularını anlamasalar (anlayamasalar) da bu duygulara saygı gösterirler.
ABD Virginia, Lorton'da bulunan bir hapishanede ağır hapis cezası çeken mahkûmlar ile yapılan uzun süreli bir araştırmada gündüzleri kendilerine bakmaları için küçük hayvanlar emanet edilen mahkûmlarda tahliye sonrasında yeniden suç işleme oranının % 20 olduğu, buna karşın böyle bir "duygulanım eğitimi" görmeyen kontrol grubunda bu oranın % 80'e ulaştığı saptanmıştır. Bu sonuç birçok şeye işaret etmenin yanı sıra, daha önceki bir zamanda duygularından kopmuş olan ve bu nedenle hem kendilerine hem başkalarına büyük zarar veren kimselerin canlı bir varlık karşısında yeniden duygular geliştirebildiklerini göstermektedir. Küçük hayvanlarla yaşadıkları, onlar için yeni olan bu deneyim sevgiye duydukları ihtiyaca karşı koymamalarını, bu ihtiyacı algılamalarını, baktıkları hayvan tarafından sevildiklerini hissetmelerini ve bu yoldan ilk kez bir tür öz saygı kazanmalarını sağlamıştır.