Mümtazın canı yavaş yavaş çekiliyor, benzi sararmaya başlıyordu. Rabbim!' dedim, 'Rabbim, karımı bana bağışlarsan, dünyanın en güzel camisini yaptıracağım, yoksulları doyuracağım." " Söz ver!' dedi Tac'ım , 'Bana aşkımız gibi görkemli bir mezar yaptıracaksın. Çünkü hiçbir erkek benim seni sevdiğim gibi sevilmedi.' Sonra biraz uyumak istediğini söyledi ve elleri usulca kaydı elimden. Ardından üçümüz oturup ağladık karımın ölü bedeninin yanında: ben, gökyüzü ve kızım Cihannur.
Hacı Bayram'a intisap edenler, ekin ekmekle, ektiklerini beraberce biçip harmanda dövüp ihtiyaçtan fazlasını satarak elde edilen kârı, ihtiyaçlarına göre yoksul müntesiplere dağıtmakla örnek teşkil ediyorlardı. Bu yüzden de Hacı Bayram "Ekinciler Piri" olarak biliniyordu. Müritlerinden bilgili olanlar üç aylarda köylere gidiyor, vaaz veriyor; Kur'an okuyor ve öğretiyorlardı. Elde edilen gelir yoksullara paylaştırılıyordu.
Sayfa 15 - Ankara Büyükşehir Belediyesi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Fizikçilerin dayanağı doğa. Matematikçilerin ise zihin. Buna mukabil siyasilerin dayanağı güç, tüccarlarınsa para. Filozofların dayanağı us, sanatçıların esin. Biçarelere gelince, hani şu haklarında en çok konuşulup da en az anlaşılanlara, yoksullara, baldırı çıplak dervişlere, nur yüzlü delilere, tenhada kalmış şairlere, hakikat ateşini iki elleriyle avuçlayan abdallara... onların dayanağı ise sadece tanrı. Bir tanrı.
Euzu.. Farkındalık Fukaralığı no:4389578
Bu künye kendisini biraz betimler. Ebu Küffar ibni Lilith Bu şahsın deve sidiği iç, cariye ol, demediği, çöllere sürmediği, ana bacı sövmediği dindar olarak herhalde bir ben kalmışım. Bu eksiği de muhtemelen aşağıdaki yazı sonrası kapatırız. Bir insan (normal insan), şu Filistin olaylarında İsrail tarafını tutabilir mi, tutmaz. Merhamet, adalet,
Gönderi kullanım dışı
"insan denen bu fani postun içinde benim ne işim var?" diye zor mu zor bir soruyla yüz yüze buluvermiş kendini, sonra da, "ben kimim, ben kimim, ben kim?" diyerekten sürekli -maymunların yaptığı gibi hani- iki eliyle göğsünü döve döve, yoksulların ve şairlerin devam ettiği meyhaneden dalıvermiş içeri.
On sekizinci yüzyıl Fransa'sında kültürlü kişiler, heyecana ve daha özel olarak duygudaşlık heyecanına yatkınlık anlamına gelen la sensibilité dedikleri şeye büyük hayranlık duymaktaydılar. Duygu tam doyurucu olmak için, doğrudan, şiddetli ve düşünce tarafından hiç uyandırılmamış olmalıdır. Duyarlı kişi çaresiz bir köylü ailesi görse gözyaşlarına boğulur; ama bir sınıf olarak köylülerin durumunu iyileştirmek için ölçülüp biçilmiş planlara da soğuk bakardı. Yoksulların zenginlerden daha fazla erdeme sahip oldukları varsayılırdı; hırstan uzak kırsal bir varoluşun huzurlu hazlarını yaşamak için sarayların yozluğundan uzaklaşan kişi, bilge sayılıyordu. sirayet eden bir ruh hali olarak bu tutum, neredeyse bütün dönemlerin şairlerinde görülür. Sürgün Dük, Size Nasıl Geliyorsa'da bunu ifade eder, ama fırsat bulur bulmaz düklüğüne geri döner; yalnızca melankolik Jaques orman yaşamını içtenlikle tercih eder.
Sayfa 326Kitabı okudu
Reklam
922 öğeden 121 ile 130 arasındakiler gösteriliyor.