"Can yakan arabesk bir şarkı gibi, hüznü iliklere işleten bir Zeki Müren tınısı gibi, mis gibi Anadolu kokan bir Neşet Ertaş türküsü gibi tekrarladı."
Not: Yorumda yazılana bakabilirsiniz :)
Benim Livaneli’nin edebiyatçı kimliği ile ilgili derdim var. Bir yerlerden elime geçiyor kitapları; hakkındaki çarşaf çarşaf haberlerle de etkileniyor, okumaya karar veriyorum. Sonuç benim için yine hüsran. “Balıkçı ve Oğlu” için de hissettiklerim böyle.
Bodrum köylerinden birinde, balıkçı Mustafa’nın denizden kurtardığı Afgan bebeğin çevresinde
Uzun bir süredir öykü ağırlıklı okumalar yapmaktayım. Daha önce paylaşmış olduğum bir alıntıda yer aldığı gibi (#69389465), ben de herkesin bir öyküsü, şiiri, şarkısı olması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle okumuş olduğum 164 tane öykü kitabının içinden bana dokunan öyküleri bir ileti altında paylaşmak istedim.
Bu
İçerisinde bulunan sekiz öyküden oluşan tek kitabıyla şahsi kanaatime göre Türk edebiyatında Oğuz Atay öykücülüğü olarak yeni bir öykü tarzı oluşturdu. İletişimsizlik, yabancılaşma gibi konular daha önce birçok öykü kitabında işlenmiş olsa da Oğuz Atay bu temalara çok dürüst bir kendiyle hesaplaşma tavrı ekleyip teknik olarak da ironiyi
Yavuz Sultan Selim Han. Namı diğer Selîmî, diğer tarafta Safevi Devleti kurucusu, İran tarihinin en önemli hükümdarlarından
Şah İsmail Hata'i Birinin yanında Hüseyin diğerinin Hasan.
Kimin hikayesi bu?
Yavuz'un mu İsmail'in mi?
Hüseyin'in mi Hasan'ın mı?
Taçlı Hatun'un mu Kamber Can'ın mı?
Başkahraman
Yıllarca "şiir okumayı değil, dinlemeyi seviyorum" diyerek kendi kendimi mahrum etmişim kendi kitaplarımı okumaktan. Evet, bu kitabın yazarı Şükrü ERBAŞ olsa da aynı zamanda benim kitabım. Çünkü şiir çoğu zaman şaire değil, onu hissedene aittir!
Edebiyatın bu en süslü, narin, duygu dolu dalına olan negatif yaklaşımım aslında şiirden çok
”Doksanlı yıllar bu ülkenin Pandora kutusudur.” diyor Mehtap Ceyran bir röportajında. Bana kitabın özünü sorsanız, bu kitabın özü bu cümledir derdim.
Bir çoğumuz hayatımızdaki en güzel yıllar olarak hatırlarız 90’ları, sohbeti açıldığında gerek 90’lı yılların pop müzikleri, sokak kültürü, disko müzikleri, arabesk film furyası, sinema
Aşk, ilk kez kazanılan bir son gibidir bazen. Bazen de son kez kaybedilen bir ilk. Aşkın çaresi yoktur derler; kim çare arıyor ki zaten?
İnanma böyle şeylere... Çaresiz aşk yoktur ;çareleri reddeden âşıklar vardır. Bu sana bir şey hatırlattı mı? Şimdi eski bir arabesk şarkı var dilimde. "seninle aşkımız eski bir roman/yandı sayfaların külüdür
Yerli yazarlara karşı ön yargılı olduğum maalesef doğru ne okusam elimde sürünüyor,yarım bırakıyorum ya da atlaya atlaya bitiriyorum.Yabancı kitap özentisi değilim,iyi yazılsa çocuk kitabı bile okurum çünkü yazmak yetenek işidir.Bu kitapla ilgili güzel yorumlar okuduğum için kendime ikazda bulunup sıfır ön yargı ve hevesle başlamıştım.Yazarın
"Babamın Gözyaşları" bu eseri takdir edersiniz ki bu sitede gördüm ve kitabın ismi gördüğüm ilk anda yankı uyandırmıştı bende.Çünkü beni genelde kitapların kapağından ziyade isimleri etkiler bazen içeriğine bile bakmadan okuma listeme alır sonra küçük çaplı araştırır sıraya koyarım. Evet bu kitabında isminden etkilendim Baba ve gözyaşı
"Aslında her okur, okuduğu esnada kendi kendinin okurudur. Yazarın eseri, okura sunduğu bir görme aygıtına benzer; okurun o kitap olmasa kendinde belki fark edemeyeceği şeyleri görmesini sağlar. Kitapta söylenenleri okurun kendinde tanıması, kitabın gerçekliğinin kanıtıdır..."
(Marcel Proust, Yakalanan Zaman, s. 218)
Bizleri pek çok
Bazı korku tüccarları da bundan faydalanmaya çalışıyorlar: Modernleşmezseniz böyle olursunuz diyorlar çamurlu kaldırım, dolmuşta arabesk, kaçak elektrik, kirli sakallı işsiz adamlar ve yalınayak çocuklar... Öcüüü! Sosyoekonomik sebepleri olan bu durumu İslam'la özdeşleştirmeye çalışıyorlar. İslam'la ne alâkası var kardeşim? Müslüman, bir kere okumuş adamdır, temiz adamdır! (İslam'ın ilk iki emri: 'oku' ve 'temizlen'.) Tek suçumuz şu: senin 'modernleşmek' dediğin şeye ben 'batılılaşmak' diyorum ve ayak diriyorum. Bu yüzden, ben yobaz oluyorum, sen uygar oluyorsun. Beni bu medeniyetsiz adamlarla bir tutma, rica ederim. Böyle yaparsan, bu yoz gecekondu kültünün de modernizmin marifeti olduğunu söylerim, apışır kalırsın. Bu sınıfsal farklılığı da sen ürettin, bilmiyor muyuz sanıyorsun. Kendini modern olarak tanımlayabilmen için, birilerinin azgelişmiş kalması şarttı zaten. Kendini 'öteki'ne göre tanımlamak zorunda olduğun için; çağdaşlaşmanın getirilerinden yararlanamamış bir güruha zaten ihtiyacın vardı. Yani cumhuriyetin ilk yıllarında CHP'ye yanaşıp da memur olamamış, köşeyi dönmesini sağlayacak bir iş bulamamış, yani burjuvalaşmamış, fakir kalmış, eğitimsiz, öcü diye gösterebileceğin taşralı bir gecekondu sınıfı ürettin. Kim bunlar? Bir iki kuşak önce geleneksel enstrümanları bırakmış; fakat modern kostümleri de üzerlerine tam uyduramamış ara dönem ucubeleri. Kentlileşememiş garipler. Kızdırma beni, çıkartırım ipliğini pazara.