Sihirli bir ülke düşünelim:
Her akşam insanlar, kapılarının önüne küçük birer zarf bırakıyorlar.
Zarfların içine, ihtiyaç duydukları şeylerin listesini koyuyorlar. Meyve, et, süt, çikolata, giyecek, kitaplar, oyunlar, CD’ler, şekerler…
Onlar uyurken bir peri zarfları topluyor ve hepsinin evlerinin önüne istedikleri şeyleri bırakmak üzere geri dönüyor. Ve asla, ama asla hiçbir şeyi unutmuyor.
Bu ülkede kimse çalışmıyor. İnsanlar kabuk topluyor, sepet örüyor, nehirde gezmek ya da balık avlamak için ağaç gövdelerini yontup sallar yaratıyor; hindistancevizi kabuklarından heykeller, kumdan kaleler dikiyorlar. Yaptıkları bazı şeyler var elbette, ama hiçbiri zorunlu değil.
8ir gün, kimsenin nedenini anlayamadığı
bir şekilce peri ortadan kayboluyor, insanlar ardık kapılarının önünde hiçbir şey bulamıyorlar. Bu yüzden de, her sabah doprağı işlemek, sebzeleri sulamak, meyveleri -hoplamak, inekleri sağmak, ava gidmek, balığa çıkmak,
ısınmak için ağaç kesmek zorunda kalıyorlar. Balık tutmak ya da tekne yapmak gibi, peri varken de zaden uğraş+ıkları şeyleri yapıyorlar aslında. Ama aradaki büyük fark, şimdi bunları
yapmak “zorunda” olmaları.
Peri ortadan kaybolduğundan beri herkes çalışıyor. Çalışmak zorundalar. Çalışmazlarsa, açlıktan ölürler.
Aramızda hiç kimse perinin ülkesi gibi bir ülke
görmedi. Her şeyin bolluk içinde olduğu, yani
insanların hiçbir şey yapmadan istedikleri her
şeye sahip oldukları sihirli bir ülke...