Hayat, doğduğumuz gün başlayıp öldüğümüz gün sonlanan amansız bir yolculuktur. Aynı zamanda hayat, doğduğumuz gün başlayıp öldüğümüz gün sonlanan amansız bir arayıştır da. Kimileri bu yolculuk esnasında sürekli arar durur; kimileri ise hiçbir zaman aramaya tenezzül etmez. Kimileri yorulur yarı yolda bırakır; kimileri asla yorulmaz, yılmadan
Bir yazar bir kitapta nasıl her şeyi birden anlatabilir? Tek bir olay etrafında okura nasıl aynı anda üç kitap okumuş hissi verebilir? Peki bir kitabın birden fazla konuyu aynı cümlelerle ve aynı kitabın içerisinde işlemesi mümkün müdür? Bir kitabı okuyan ve seven birçok kişinin kitaptan çıkarımları nasıl farklı farklı olabilir? Böyle bir şey
YouTube kitap kanalımda Hakkari'de Bir Mevsim kitabını önerdim: ytbe.one/b1teQgT1toE
Hakkari'de Bir Mevsim kitabına yapılan incelemeler benim için ikiye ayrılır: Öğretmenler tarafından yazılanlar ve öğretmen olmayan kişiler tarafından yazılanlar. Bu inceleme öğretmen olmayan bir kişinin bakış açısından yazılmıştır.
Yokuş aşağı
Sevgili üstat Rabbim rahmet eylesin, gene döktürmüş kaleminden incilerini...
İnsanlığa faniliğini hatırlatacak, yüreğinde bir çalar saat inşa etmesi gerektiğini ve saatin alarm sesine kulak vererek artık dirilişi hatırlama vaktidir.
Üstat dirilişi hedefleyen kişileri "diriliş erleri" olarak tanımlıyor. Diriliş erleri ben demekten
Bir insani unutmak,
bir insandan vazgeçmek,
bir insani hayatindan sonsuza kadar çikartmak zorunda
kaldin mi hiç?
Hani ölmüs gibi,
hani uzatsan da elini tutamayacagini bilmek gibi,
her an kapindan içeri gülümseyerek girecegini bekleyip
ama aslinda hiç gelemeyecegini de bilmen gibi.
Ne zor sey degil mi ölmedigini bilmek,
ama ölmüs gibi ulasilmaz
Aslen Erzurumlu olan Nurettin Topçu, 1909 yılında İstanbul'da dünyaya gelmiştir. İstanbul Lisesinden mezun olduktan sonra 1928 yılında Fransa'ya gitmiş ve Strazburg Üniversitesinde felsefe eğitimi almıştır.Topçu, 1934 yılında Sorbonne Üniversitesinde felsefe doktorasını tamamlamış ve böylece Fransa'da Türkler arasında ahlak
Bilseniz bir aylak için bile bir yerlere geç kalma korkusu ne kadar kötü bir duygudur...
Geçmişe duyulan özlem, ne bir kokuyla ne de okşayışla geçer. Sanki zihnimizi saran bulutların atmosferinde bizi geçmişe bağlayan, oradan kopmayı başaramayacağımız bir fırtına hakimdir. Kahramanımız C. hep geçmişin gölgesinde geleceği arar. Gelecek onun teyzesine ait sevgisi ile babasına ait öfkesi arasında hüküm süren bir arayıştır. Kimi arıyor bu adam? Kimi bulmak için zihninden bahisler uydurup zar atıyor? Bay C. için peşinden gidilecek insanın modern toplumun ona yükleyeceği vazifelerden bağımsız, -öyle ki ana babası bile olmamalı bu insanın- aykırı bir varlık olması lazımdır. Ne aile yapısı, ne insanların huylarını sezebilecek kadar samimiyete tahammülü yoktur. O, rahat bırakılmayı sever, parası ile bir bakıma da bu rahatlığı sağlar fakat ya sevgi? Bay C.nin istediği gerçek sevgi fakat bu sevginin devamı eli paketli adam olmayı gerektirir. Kendi de fark etmedi mi? Bu arayış ona zarar verir, bu arayış onu daha çok tramvaylar, otobüsler peşinde koşturur, daha çok bitkin düşürerek hayal edilenin eğreti kucağında onu oyalar. Bay C.ye dair anlatılacak birçok şey var fakat sanırım en önemlileri bunlardı. Sizlere keyifli okumalar diliyorum.
Aylak AdamYusuf Atılgan · Can Yayınları · 201959,6bin okunma
Nietzsche Ağladığında” kitabını okuyana kadar onun hayatı ve düşünceleri çok da ilgimi çekmemişti. Yalom kitabında Salome’yi, Nietzche’nin aşık olduğu, aşkına
İnsan isim verir, tanımlar eşyayı. Ayırt edici bir sıfat yükler ona. Kendini bu tanıma göre konumlandırır. Daha sonra yetinmez, fazlasını ister. Karıştırır, harmanlar. Yeni bir arayış içine girer. Klasik olanın dışına çıkan bir arayıştır bu. Bilinenin güvenli bölgesinden uzaklaşır insan. Bauman'ın müphemlik olarak adlandırdığı bu durum hem
İhsan Hoca'nın soru-cevap şeklindeki söyleşilerinden derlenerek okuyucunun istifadesine sunulmuş bir kitaptır. Bilim, kültür, tarih, din, felsefe, dil ve birçok konuya bütünlük sağlamış olan bu kitap okuyucuya derin bir bilgi havuzu oluyor.
Aldığımız cevaplardan çok sorduğumuz soruların ne kadar önemli olduğuna vurgu yapan İhsan Hoca :