Yaşamak felaketini uzatan, işte bu dü şünce. Yoksa, - insan bir hançerle kendi işini kendi halledebilirken - zamanın sillesine, ha karetlerine, zalimin haksızlıklarına, kendini beğenmişin küstahlıklarına, karşılıksız kalan aşkın ıstırabına, kanunun ihmaline, mevki sa- hibinin kibrine, sabırla gösterilen liyakatin değersizlerce hor görülmesine kim tahammül ederdi? Meşakkatli bir hayatın yükü altında inleyip ter dökmeye kim razı olurdu? Ne çare ki, ölüm -sınırlarını aşan yolculardan hiçbiri- nin geri gelmediği o bilinmez ülke - ardında da belki bir şey vardır korkusu, zihnimizi şaş- kın ederek bizi, bilmediğimiz musibetlere düşmektense içinde olduklarımıza tahammül ettiriyor. Düşünmek, işte hepimizi böyle kor- kak ediyor...