Arif, irfan sahibi olan; anlatılmayanı da anlamak gibi fazladan bir becerisi, bir hüneri, bir yeteneği var. "Arife tarif gerekmez", "arif olanlar anlar" düsturlarını düşünün.
Arif olan anlar halden Cahillerden bilen yoktur
Reklam
Nedir verili potansiyellerimiz ve elimizdeki imkânlar? Maddi varlığımız, zekâmız, fiziksel gücümüz, bizim için fedakârlık yapacak akrabalarımız, eşimiz dostumuz... Şüphesiz kişiliğimizi olgunlaştırmada ve toplumsal düzen inşasında bu türden potansiyel ve imkânlarımı-zın bir payı var ama bu pay sanıldığı gibi pek fazla değil. Maddi varlığın, zekânın, fiziksel gücün ve güçlü aile ve toplumsal bağların sayesinde elbette birçok şey başarabiliriz ama onlarla ne kişisel olgunlaşmamızda ne de insani bir toplum inşasında hatırı sayılı adımlar atmamız mümkün. Bizi daha da olgunlaştırıp insan kılacak, dünyayı daha adil ve yaşanabilir hale getirmeye katkıda bulunacak özelliklerimiz daha ziyade manevi imkânlarımız içinde saklı. ”Manevi imkân" dediğim, insanlığın bilim, sanat, felsefe, siyaset ve inanç alanındaki bilgi ve tecrübe birikimini elimizden geldiğince imbikten geçirip kişisel yaşamımıza, ömür yürüyüşümüze bir erdem rehberi edinebilmek... "İnsanlığın bilgi ve tecrübe birikimi" sözünü nasıl anladığımız çok önemli. Kastımız, kütüphaneler dolusu kitabi bilgiyi ezberimizde tutmak değil, edindiğimiz bilgi ve tecrübenin bize erdemli olanı seçmemiz konusunda olabildiğince işık tutmasini sağlamak.Hayatın kendisi, insan ilişkileri başlı başına öğrenme için imkânlar sunan bir kitap zaten. “Feraset”, “basiret” kelimeleriyle tam da bunu anlatmak istiyoruz, “arif olan anlar” sözündeki derin mana da burada yatıyor. Varoluşçuların “insan seçim yapan varlıktır” şeklindeki mottosunu da ben esasen bu manevi çerçevede kavrıyorum.
Kalıyor seni görmek. Bu görmek, görüşmek deyimi senin. Bi tuhaf, bi tedirgin. Bana öyle geliyor ki sen beni ''görmek'' istemiyorsun. İşte oraya gelmeme engel ya da sebep olan asıl bu. Gelicem, kahveni, cıgaranı içicem, sonra da iyi akşamlar, iyi geceler, sayın bayan, sayın bay deyip boynumu kırıp gidicem; otele ya da bir gecekondu yatağına. Allah kahretsin, bunu düşündükçe geberesiye tiksiniyorum dünyadan. Ama gerçek bu. Senin bunu değiştirmeye arzun yok. Benim de bunu istemeye hakkım yok! Geleneği, yasayı, alışkıları böyle oturtturmuşsunuz bir kez. Öyle ya Tanrı hazretleri bana soracak değildi herhal. Ölümü bir kurtarıcı saydığım anlar bunlar. Bu kadar azap neye? Ne halkımın sevgisi, ne görev, sorumluluk duygusu buna baskın gelemiyor. Senden de umudu kestim. Ne umudu be! Hakkım yokken umut neye?
Sufi öğretilerinden kaynaklanan ve Anadolu halk deyişlerimize yerleşen “Arif olan anlar” sözünün ortaya çıkışı bu konuya dayanır. Yani bir meseleyi anlayabilmek için onun içsel sırrına ulaşmak gerekir. Ariflerin, gönül gözü açıkların yaptığı gibi... Arif sözünün anlamı da bu yöndedir. Arapça kökenli olan arif sözcüğü “çok anlayışlı, sezgili, bilgili, irfan sahibi, bilen, bilge” anlamına gelir.
Reklam
103 öğeden 81 ile 90 arasındakiler gösteriliyor.