...
konuşmaya kalkma birden çok dili,
Latince döktürme boşuna,
gitmez bunlar Tanrı’nın hoşuna.
Bilgiçlik taslama bana,
dem vurma felsefeden,
ârif olan anlar sonra,
sorar dudağını büküp:
“Nedir bu dalavera?”
Akıl satma,
dedikodu yapma,
uzağından geç aklın varsa
seni ilgilendirmeyen şeyin.
Nükte yapmaya çalışma,
Verirler ağzının payını,
kendine iyi bir isim yap,
bunun için çalış durmadan,
çünkü beyhude masraf etmiş olur
iyi bir şey yayınlamayan.
Unutma, kendi çatısı camdansa eğer
delidir taş toplayan
komşuya atmak için.
At kişnemesi, eşek anırması, aslan kükremesi, kedi miyavlaması bu hayvancıkların yaratılmış olduğundan bu yana asla değişmemiştir. Bu hayvancıklar meramlarını kendilerine özgü bu sesleri çıkartarak ortaya koyarlar. Onu algılaması gereken her kimse ve her neyse, o sesleri algılar ve gereğini ona göre yerine getirir. Bir eşeğe niçin anırıyorsun,
İstanbul'u ne gezmeye ne okumaya doyum olmaz. Bu öyle bir hasrettir ve öyle bir sevgidir ki ruha sanki bezm-i elestte üflenmiş, o ruh da yalnız İstanbul'u gezmekle ve İstanbul'a okumakla hasretini dindirmiş, sevgisini kuvvetlendirmiş. Uzun bir süredir pandemi sebebiyle İstanbullular şehirlerini gezemiyorlar, iklimi yaşayamıyorlar. Belki de bu süreç. bir şeylerin kıymetini yeniden idrak etmek için bir işarettir. "Arife bir işaret yeter" denmiş. Elbette tarifin hiç de gerek olmadığı arif, hâlden anlar. Ne yazık o arifler de kuytu köşelerinde, hüzünlü sessizlikleriyle izliyorlar Istanbul'u Böylece İstanbullu, şehrinin tutkunu olan kimseler de yalnız, yapayalnız günler geçiriyor. Bir yol arıyor şehriyle bütünleşebilmek için yeniden.