Orhan Akyol

Orhan Akyol
@ariforhan
mühendis, tonmaister, çiftçi, toplum gönüllüsü...
Doğa Okur
Çanakkale
911 okur puanı
Ekim 2021 tarihinde katıldı
- Sen benim sevgili Avis'imsin, diyordu. Ama aynı zamanda bir başka kadınsın da. Tek bir kişilik içinde topladığın iki kadınla haremimi oluşturuyorsun. Şu an belirli bir güvenlik içindeyiz. Ama Birleşik Devletler bizim için yaşanılmaz hale gelirse, Türk vatandaşı olmak için gerekli koşulları yerine getirmiş oluruz.
Sayfa 239
Reklam
Kendini tepeden tırnağa değiştirmelisin, diyordu mektubunda Ernest. Eski halini silip, yeni bir kadın olmaya çalışmalısın, yalnız kılığını kıyafetini değil, elbiselerinin altındaki derini bile değiştirmelisin. Kendini yeni baştan yapmalısın, öyle ki ben bile seni tanımamalıyım. Sesini, davranışlarını, tavrını, yürüyüşünü, tüm kişiliğini değiştirmeni istiyorum.
Sayfa 226
- Bu tasarıya oy vermeyeceğinizi biliyorum, dedi Ernest. Efendileriniz bu tasarıyı reddetmenizi söyledi. Halkın yönetimini tanımayan, halk karşısına kan kırmızısı utanç elbiselerinizle çıkan sizler bana "anarşist" diyorsunuz. Cehennem ateşine imanım yoktur, ama bazen üzülürüm böyle olduğuna, keşke imanım olsaydı diyorum, çünkü cehennem bile sizi hak ettiğiniz gibi cezalandıramaz. Sizin gibiler var oldukça cehennem evrensel bir gerekliliktir.
Sayfa 211

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
- Sözlerimden hiç etkilenmediğinizi biliyorum. Siz de etkilenecek ruh yok çünkü. Omurgasız hayvanlar, yumuşakçalar gibisiniz. Bir de kalkmış, Cumhuriyetçi ya da Demokrat adını yakıştırıyorsunuz kendinize. Bu Kongrede ne Cumhuriyetçi var ne Demokrat, ne de bu adları taşıyan partiler. Siz tükürük yalayıcılar, dalkavuklarsınız, Plütokrasinin uşaklarısınız. Demir Ökçe'nin sırtınıza geçirdiği kan kırmızısı uşak üniformasıyla özgürlük aşkı üzerine içi boş nutuklar atabiliyorsunuz!
Sayfa 210
Devrim tümüyle dinsel bir niteliğe bürünmüştü. Onun tapınağı özgürlüktü ve biz bu özgürlüğe tapınıyorduk. Onun kutsal ruhu aydınlatıyordu bizi. Kadın, erkek hepimiz kendimizi davaya adıyor ve yeni doğan çocukları da Tanrıya adadığı gibi, kendimizi davaya adıyorduk. İnsanlığın hizmetine baş koymuştuk.
Sayfa 207
Reklam
Hiç kimseye güven olmuyordu. Sizinle suikaste katılan adam Demir Ökçenin ajanı çıkabiliyordu. İki taraflı çalışanlar bile vardı; ama ne olursa olsun biz gene de çabalarımızı güven ve inanç üstüne temellendirmek zorundaydık. Sık sık ihanete uğradık: İnsanın yaratılışı zayıftır. Demir Ökçe para verebilir, o zevk ve huzur kentlerinde yaşama şansı önerebilirdi. Bizim sağlayabileceğimiz soylu bir amaca hizmetten duyulan gururdan başka bir şey değildi. Dürüstlüğümüzün karşılığı sürekli tehlike, işkence ve ölümdü.
Sayfa 206
Olaylar, Köylü Partisinin seçimlerde kazandığı on iki eyalette yönetimi devralmak istemesiyle başladı. Yeni gelenlere görevleri verilmiyor, eskiler seçimlerde usulsüzlük olduğu bahanesiyle yerlerinden ayrılmak istemiyorlardı, memurların becerisiyle işler içinden çıkılmaz hale getirdiler. Son başvuru yerleri olan mahkemelerse düşmanların ellerindeydi.
Sayfa 200
"barut gibi kimyasal maddelerin yumruktan daha etkili olduğunu aklınızdan çıkarmayın"
Sayfa 200
Daha küçükken bile çok meraklıydım, diyordu babam. Her şeyin nedenini, nasılını sorardım. Bu yüzden fizikçi oldum. Bugün yaşam bana çocukluğumdakinden daha ilginç geliyor. Zaten hayatı değerli yapan da bu merakımız.
Sayfa 198
Birleşik Devletlerin dünya pazarını eline geçirmesi, bütün dünya ülkelerini sarstı. Kurumlar, iktidarlar yıkılıyor ya da değişiyordu her tarafta. Almanya, İtalya, Fransa, Avustralya ve Yeni Zelanda kooperatif cumhuriyetler olmuştu. İngiliz İmparatorluğu'ndan durmadan parçalar kopuyordu. İngiltere'nin başında bir sürü derdi vardı. Hindistan tam bir isyan içindeydi. Bütün Asya tek bir ses olmuş "Asya Asyalılarındır!" diye bağırıyordu. Ve Uzak Doğunun sonunda Japonya, sarı ırkları beyazlara karşı kışkırtıyordu. Kıtalararası bir imparatorluk düşü gören ve bunu gerçekleştirme çabasında olan Japonya bu arada kendi proletaryasını eziyordu. Savaş, Çinli ve Hintli emekçilerle Samuray kastları arasında oldu ve sosyalist işçiler kitle halinde öldürüldüler. Tokyo sokaklarında ve Mikado sarayında saldırı sırasında kırk bin işçi öldürüldü. Kobe tam bir mezbahaydı: Pamuk işçilerinin makinalı tüfeklerle taranması, modem savaş araçlarıyla toptan imha konusunda en korkunç örnek olarak klasikleşti. Ve Japon oligarşisi bu kargaşalardan iyice vahşileşerek çıktı. Doğuya egemenliğini kabul ettirdi ve Hindistan dışında, dünya pazarının Asya kesimini denetlemeye başladı.
Sayfa 193
Reklam
İşçi sınıfının geri kalan kesimi daha zor koşullarda yaşamak zorunda bırakıldı. Birçok hakları ellerinden alındı. Ücretleri ve ekonomik geçim düzeyleri birden düştü. Halk okulları giderek laçkalaştı ve bir süre sonra ilköğrenim zorunluğunu kaldırdılar. Okuma yazma bilmeyenlerin sayısı, yeni yetişen genç kuşaklar arasında hızla yükseldi.
Sayfa 192
Her yerde dışlanan hainler ve aileleri, kendi aralarında klanlar oluşturdular. Düşman bir proletarya arasında yaşamanın olanaksızlığını kavrayarak başka mahallelere göçtüler. Oligarşi hemen onlara yardım elini uzattı. Etrafları geniş bahçelerle, oyun alanlarıyla çevrilmiş, havadar, sağlık kurallarına uygun, modem evler yapıldı. Çocukları kendileri için yapılan okullara devam ediyor ve özel pratik elişi ve uygulamalı bilim dersleri görüyorlardı. Bu yalnız bırakılmadan, kaçınılmaz olarak bir kast doğdu. Ayrıcalıklı sendikalılar, işçi sınıfının aristokrasisini oluşturdular ve diğer işçilerden ayrıldılar. Daha iyi evlerde oturuyor, daha iyi giyiniyorlar, daha iyi yiyorlar, daha iyi tedavi görüyor ve yağmaya daha büyük bir coşkuyla katılıyorlardı.
Sayfa 192
Sarı sendikaların ihaneti açığa çıkar çıkmaz, emekçi kesiminde mırıltılar ve uğultular yükselmeye başladı. Bu sendikalar uluslararası birliklerden çekilip, bütün dış ilişkilerini kestiler. Bunu karışıklıklar ve şiddet olayları izledi. Bu sendika üyelerine hain gözüyle bakılmaya başlandı; barlarda, pavyonlarda, sokaklarda, atölyelerde, alçakça yalnız bıraktıkları arkadaşları tarafından saldırıya uğradılar.
Sayfa 191
Nitekim pratikte herhangi bir değeri olmayan kârâ ortak etme düşüncesinden, yağmaya katılma düşüncesine ulaşıldı. Sarı sendikaların parolası: "bize daha çok ödeyin bunu halktan çıkarırsınız," oldu. Bu siyaset bazı yerlerde semeresini verdi. Müşteriye giderek daha fazla ödetmek, örgütlenmemiş ya da zayıf örgütlenmiş işçilere daha çok ödetmek anlamına geliyor. Tekelleşen sendikalara üye olan arkadaşlarının ücret artışları, bu zayıf işçilerin sırtına yükleniyordu. Bir kez daha vurguluyorum: Bu düşünce, oligarklarla sarı sendikaların birbirlerine eklemlenmelerinin doğal bir sonucuydu.
Sayfa 191
Durdu, uzun uzun bana baktı ve: - Toplumsal evrim olağanüstü yavaş ilerliyor değil mi sevgilim? Boynuna sarıldım, başını göğsüme yasladım. - Bana ninni söylesene, dedi. Sevilmek isteyen bir çocuk gibiydi. Ben bir hayal gördüm ve bunu unutmak istiyorum.
Sayfa 189
8,1bin öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.