"Çilelere yenik düşen işe yaramaz ölümlüler, ölmeye can atarlar."
Aristoteles'in (bin yıl sonra Sigmund Freud'da yankı bulan) "dişi sakatlanmış bir erkektir" şeklindeki bakış açısı yanlıştır. Erkek de testosteronla değişmiş bir dişi değildir, fakat bu yine de gerçeğe daha yakın bir ifadedir. Kadınların bedeni testosterondan en yoğun östrojen olan estradiyolü sentezler.
Sayfa 281 - say yayınlarıKitabı okuyor
Reklam
"Yani huylar ruhun bir yansımasıdır ve bu yansıma erdemlerle ilişkilidir."
"Öte yandan affetme yani diğer insanları affedebilme becerimize anlayışlı olmak diyoruz. Anlayışlı olmak aslında doğru davranan insanın aldığı aklı başında karardır, hem doğru insanlar için onları affedicidirler ve çoğu zaman böyle davranırlar demiyor muyuz? Eylem doğru insanın aklı başında ve gerçeğe uygun davranışıdır."
"Bir insan kendisine hakim değilse ya da kötü biriyse yapması gereken şeyi ayrıntılı düşünme sonucunda yapabilir, bu durumda da kötülük de yapsa ayrıntılı düşünme konusunda başarılı olmuştur."
"Insanlar olduğundan farklı şekilde olamayacak, amaçsız ya da amacı gerçekleşemeyecek, iyi olmayan şeylerle ilgili düşünmezler."
Reklam
"Bir eylemin ilkesi o yapılan şeyin amacıdır, fakat haz ya da acı bunun görülmesini engelleyebilir."
"Bir şey olduğundan farklıysa, o yapılmış ya da yaratılmış olabilir."
"Eğer bilgi sonuçlardan daha çok bilinen bir şey değilse, o zaman tesadüfen elde edilmiş demektir."
Agathon şöyle diyordu: "Tanrı sadece yaşananları yaşanmamış yapamaz."
Reklam
Aristoteles mutluluğun üç şekli olduğunu düşünmüştür. Bunların ilki bir haz ve keyif hayatıdır. ikinci biçim özgür ve sorumluluk sahibi bir yurttaş olmaktır. Mutluluğun üçüncü biçimi ise bir araştırmacı ve filozof olarak yaşamaktır.
Aristoteles şöyle demiştir : "Tekrar tekrar yaptıklarımız, kim olduğumuzu belirler. Bu yüzden mükemmel olmak için eyleme değil alışkanlığa ihtiyaç vardır." Stoacılar bunun üzerine ekleme yapar ve düşüncelerimizin bir ürünü olduğumuzu söylerler. (Marcus Aurelius şöyle der: "Alışık olduğun düşünceler ne ise zihninin karakteri de odur".)
Filozoflar arasında felsefenin Prensi Spinoza’dır. Bunun en büyük nedeninin Spinoza’nın her argümanının sonsuza dair olmasıdır. Spinoza, sonsuzun filozofudur. Bugünkü hakim bilim birçok “başarıya” imza atmış olsa da ve hatta Kuantum Mekaniği gibi bir paradigma dahi Spinoza’nın sonsuza yönelik düşünceleri karşısında güdük kalır. Temel neden ise, Big Bang teorisi dahi;” başlangıçta top gibi bir enerji vardı ve her şey bu enerjinin içerisinde idi, argümanıdır. Bu enerji gitgide yayılarak bugünkü evreni meydana getirdi. Zaman dahi böyle oluştu, der. Zamanın mümkün olabilmesi için hareketin mevcut olması gerekir. Peki hareketin kendisi zamanı mümkün kılıyorsa ilk hareket ettirici güdümü mümkün kılan şey neydi? Veya şöyle soralım, o enerji topu neyin üzerinde duruyordu? Uzamdan ayrı bir şey nerede durabilir? Demek ki uzam mevcuttu. Uzam mevcut ise “nasıl” sorusu, hareketi akla getirir. Aristoteles ilk hareket ettiriciyi Tanrı olarak addetmişti. Hareketsiz maddeye karşılık temel bir itici güç mevcut olmalıydı ki hareket meydana gelsin. Spinoza ise bu temelsiz yöne karşı oldukça önemli argümanlar ortaya koyar. Sonsuz evrenin ucu bucağı yoktur. Bugün paralel evren diyebiliyorsak bu zorunlu olarak Spinoza felsefesinden mütevellit biçimde ortaya konulabilir. İnsanlar daima bir başlangıç ve son fikrine takılıp kalmıştır. Halbuki temele inersek dinsel bir inanıştır bu inancın temeli.
Aristoteles'in söylediğine göre Parmenides, sıcağı varlıkla soğuğu da varolmayanla ilintili olarak düşünmüştür.
Gerçek YayıneviKitabı okuyor
"Aşk, iki ruhun bir bedende yaşamasıdır." - Aristoteles
Resim