Koğuş, ilk sayfasından içine çeken yalın ve akıcı anlatımı, gizem yönü kuvvetli kurgusu ile merakla okuduğum bir kitap oldu. Gizem unsurlarının kitabın bütününde varlığını koruması sebebi ile sonunun hızlı bağlandığını ve çok derinlik içermediğini düşünsem de; bir sayfası bile durağan olmayan üslubu ve ilgi çekici olay örgüsü ile keyifli ve anı unutturan bir okuma süreci geçirdim.
Sibylle Aurich, gözlerini bir hastane odasında açar. Hafızasında neden hastanede olduğuna yönelik belirgin bir anı olmadan uyanan Sibylle; doktor tarafından 2 ay komada kaldığı yönünde bilgilendirilir. İlgi çekiçi nokta, bütün hayatını net bir şekilde hatırladığı oğlu Lucas konusunda kimsenin bilgi sahibi olmaması ve bir oğlu olmadığının kendisine kesin bir şekilde ifade edilmesidir. Kafası karışan ve kendini çaresiz hisseden Sibylle hastaneden kaçar ve eşi Johannes ile yaşadığı evine gider. Ancak eşi kendisini tanımamakta, Sibylle Aurich'in kaçırıldığını iddia etmekte ve hiç çocuğu olmadığını söylemektedir. Tanımadığı bir dünyada yalnız kalan ve kime güveneceğini bilmeyen Sibylle'i neyin gerçek , neyin zihninin oyunu olduğunu sorguladığı tehlikeli bir takip süreci beklemektedir.
Psikolojik gerilim türünde kolay okunan yapısı, her dönemeçte ilgiyi koruyan gizemli olay örgüsü ve bir sayfası durağan olmayan işleyişi, gerçeklik-sanrı sorgulamaları ile bu tarz hikayelerinden hoşlananlara önerimdir.
Psiko-gerilim tarzında yazılmış eserde, gözlerini hastane odasında açan Sybille, doktorun kendisine iki aydır komada olduğunu, hiç çocuğu olmadığını söylemesi üzerine, her şeyi göze alır ve hastaneden kaçar. Çünkü o kesinlikle Lukas adında, altı yaşında oğlu olduğunu hatırlamaktadır. Evine ulaşıp eşi kendisini tanımadığında ve onu polise teslim ettiğindeyse iyice afallar.
Kim doğru, kim yalan söylemektedir, kim kimdir ve Sybille' nin yanında gerçekten kim vardır? İşte gerilim romanlarını sevme nedenim, her an her şey olabiliyor ve insanı asla sıkmıyor.
“Delirme meselesine gelince, altmış bir yıllık hayat tecrübesine sahip genç bir kadının söyleyeceklerine kulak ver: Bir deli asla delirmiş olabileceğini düşünmez.”
Bu aralar gerilim kitaplarına takmış durumdayım ve bu kitap da beklentimi ne kadar tam karşılamasa beğendim diyebilirim. İnsan psikolojisine güzel değinilmiş. Bu tür kitapları seviyorsanız okuyabilirsiniz.
Gerçekten sürükleyici bir kitap. Ana karakter bir gün koğuşta gözlerini açıyor ve oraya hapsedilmiş olduğunu farkediyor. doktoru ki ona hiç güven vermiyor 2 aydır komada olduğunu söylüyor ama kadın ayağa kalkar kalkmaz direk yürüyebildiğinden uzun süredir komada olmadığına emin. sonrasında bir şekilde evine gidiyor ama kocası onu tanımıyor dış görünüşü değişmiş bunun nasıl olduğunu bilmese de . üstüne bir de çocuğunun da kayıp olduğu gerçeği var fakat kocası dahil herkes onun hiç doğum yapmadığını söylüyor. kitap boyunca kime güveneceğini bilemez halde ,belirsiz hafızayla oradan oraya sürükleniyor. kitap en başından en sonuna kadar sürükleyiciliğini kaybetmedi ancak final sahnesi çok ama çok vasattı. Böyle bir kitaba unutulmaz bir final yakışırdı.
Psikolojik Gerilim cok severim diye basladigim kitabin kapağını olmamis diye kapattım. Kimin aklına uyup sepete eklediğimi de aradim ama bulamadım. Evet hızlı okunabilir, kafa karıştırıcı bazi yerleri var ama vay canına dedigim bir son olmadi. Çok daha iyilerini okudum.
Tabut kitabını önce okudum yazarı da bu şekilde keşfettim. Konusu güzel olmasına rağmen bir türlü ısınamadım. Neden gerçekten bilmiyorum. Okurken birşeyler eksikmis gibi hissettirdi, yoğunlaşamadım Diğer kitabında da aynı şey oldu. Sanırım bana göre değil.