Meriç

Meriç
@arsima48
tarih klasik
Fenerbahçe’nin Gizli Tarihi
Ve o Fenerbahçe, daha işgalin ilk ayında düşmanın sinirlerini bozmaya başlayacaktı. Fenerbahçe, Fransız kararmasını 3-1 yenmişti. Bu zafer kırılması güç bir rekorun da ilk işaretiydi. Fenerbahçe, işgalci takımlara karşı 50 maç yapacak bunların 41 ini kazanıp, 4’ünde berabere kalırken sadece 5’ini kaybetmişti. Bu büyük başarı gerçek bir Avrupa zaferiydi. Bazı Fenerbahçelilerin gizlice Anadolu’ya silah kaçırdıkları, bazılarının da elde silah cepheden cepheye koştukları dikkate alınacak olursa Fenerbahçe’nin işgal takımlarına karşı elde ettiği bu büyük başarının boyutu daha iyi anlaşılacaktır. Şehitler çoğaldıkça Fenerbahçe kadrosu çocuklaşıyordu. Uzun, yorucu ve acımasız savaş yılları ülkeyi olduğu kadar futbol takımlarını da yıpratıyordu. Cepheye giden futbolcular birer birer şehit olunca, ligler çocuk yaştaki futbolcularla oynanmaya başladı. Fenerbahçe kadrosunda 14 - 16 yaşlarında çok sayıda futbolcu vardı. Fenerbahçe içi kan ağlayan İstanbul halkının yüzünü güldürüyordu. Fenerbahçe’nin gösterdiği bu başarıyı Galatasaray, Beşiktaş ve Altınordu gibi takımlar gösteremeyince İstanbul’un müslüman Türkleri sarı lacivertli takımın peşine takılıyordu. Fenerbahçe’nin taraftar kitlesi gün geçtikçe çığ gibi büyüyordu. Fenerbahçe Kuva-i Milliye ruhunun sembolü haline gelmişti. Maçlardaki sadece top oynanmıyor, her seferinde vatanın gerçek sahipleriyle işgalciler kapışıyordu. Bu bir hesaplaşmaydı. Mustafa Kemal emperyalistlerle cephede hesaplaşırken, Fenerbahçe de sahada hesaplaşıyordu.
Sayfa 188 - İnkilap YayıneviKitabı okudu
Reklam
Uçurumun Üzerinde Dans
Nietzsche’nin son eserlerinin o duyulmamış mucizesi, sarhoşluğun en yüksek derecesine berraklığın en yüksek derecesinin, uykuda gezer gibi eşlik etmesi, onların, aynı yılanların en azgın zamanlardaki gibi, akıllı ve hayvansal güçte oluşlarıdır. Yoksa bu taşkın adamların, o, Dionysos tarafından ruhları sarhoş edilenlerin hepsinin dili ağırdır, karanlığa boğulmuş bir üslupları vardır. Rüyadan seslenircesine karmakarışık ve yoruma muhtaç konuşurlar; uçurumun derinlerine bakmış olanların hepsinde, duyularımızın ancak korkarak sezdiği ve kafamızınsa, tam olarak almadığı, öbür taraf dilinin Orfik, karanlık, esrarlı tonu vardır. Nietzsche ise sarhoşluğun orta yerinde pırlanta gibi pırıl pırıldır. Sapasağlam ve kesici olarak kalır sözü sarhoşluğun bütün alevlerinde. Belki ondan önce hiç bir canlı insan, delilik kuyusundan aşağıya böylesine “çok” ve “uyanıkça” sarkmamıştır.
Sayfa 140 - İş Bankası Kültür Yayınları 2 baskıKitabı okudu
Uçurum Üzerinde Dans
“Uzun süre uçuruma bakarsan sen, uçurum da senin içine bakar.” 1888 sonbaharının beş ayı Nietzche’nin son verimli zamanıdır ve yaratıcı verimlilik yıllığında özel bir yer tutar.
Sayfa 137 - İş Bankası Kültür Yayınları 2. BaskıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Kuzu” kelimesi o dönemlerde hapishanelerde ispiyonculuk yapanlara verilen argo bir addı.
Sayfa 430Kitabı okudu
Anavarza Ovasındaki Yalnızyurt köylüleri ve Mahmut Ağa
Fransızlar, Ermeniler ovadan çekilip gittiler, kurtuluş savaş bitti. Düşmana karşı savaşmış yiğitler silahlarıyla kasabalara indiler. Artık yeni bir devlet kuruluyordu. Bu yeni devletin temeline de taş onlar olacaklardı. Ovanın paylaşımına giriştiler. Bu paylaşım kimi yerlerde çok kolay, kimi yerlerde de çok zor oluyordu. Uzun bir Süre Mahmut ağa bu işlere karışmadı, seyirci kaldı. O çok şey istemiyordu,onun her şeyi vardı, dağlardaki düzen dedesi zamanından beri olduğu gibi, üstelik de gelişerek sürüp gidiyordu. Ama bu böyle sürüp gidemezdi de... Ovaya inmesi gerekti. İstediği yerden, istediği kadar toprak alabilir, çiftlik kurabilirdi. Yeni bir dünya başlıyordu. Mahmut ağa bunu sezecek, bilecek kadar okumuş, dünyayı öğrenmiş bir kişiydi. Bir sabah adamlarını çağırdı, “Atlanın,” dedi. Adamlar atlandılar. Yönleri Anavarza ovasınaydı. Yalnızyurt köyüne geldiler. Köylüler onun köylerine geldiğini duyunca, köyün alanına, cami önüne toplandılar. Ağanın onları eski köylerinden kovduğunu sanki unutmuş gitmişlerdi. Muhtar Musa sevinerek: “Buyur Ağa, in, hoşgeldin köyümüze,” diye onu sevgiyle karşıladı. Öteki atının üstünde azgın suratını biraz daha asmış hışım gibi duruyordu. “Buyur in Ağamız. Hoş geldin. Bizi ziyadesiyle sevindirdin, köyümüze gelmekle dünyayı bağışladın.” Mahmut Ağa atının üstünden azıcık eğilip: “Musa,” dedi, “bu köyü yarın boşaltacaksınız.” Buyruğu kesindi.
Sayfa 1221 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Reklam
Geri14
71 öğeden 61 ile 71 arasındakiler gösteriliyor.