Varoluşumuzun mutluluğu bakımından bilinç durumu kesinlikle en önemli şeydir. Zira dolaysız olan yalnızca bilinçtir, diğer her şey dolaylıdır, tamamıyla öyledir.
Aptallıkların en büyüğü, sağlığını feda etmektir, her ne için olursa olsun: İş için, eğitim için, şöhret için, terfi için, şehvet ve anlık zevkler için. Tersine: Ne var ne yoksa, her zaman sağlığın ardından gelmelidir.
<Cemiyetler, kulüpler, salonlar, kısacası büyük dünya denilen her şey, mekanizmalarla, kostümlerle dekorasyonlarla kıt kanaat iyileştirilmiş, sefil, kötü, ilgi çekmeyen bir tiyatro oyunu, bir operadır.>
Rahatlık ve güvenlik, yaşlılığın asıl ihtiyaçlarıdır: Yaşlılıkta bu yüzden her şeyden önce para sevilir eksilen güçlerin yerine. Yanı sıra aşkın zevklerinin yerine yemek yemenin zevkleri geçer. Görme, seyahat etme ve öğrenme ihtiyacının yerini öğretme ve konuşma ihtiyacı alır.
Tüm hoş şeylerin çoğu tiyatro dekoru gibi sadece birer görüntüdürler ve içerikleri eksiktir. Örneğin, bayraklarla ve çelenklerle donatılmış gemiler, top atışları, fener alayı, davullar ve trompetler, çığlıklar ve sevinç nidaları vb; tüm bunlar sevincin tabelası, göstergesi, simgesidirler: Ama orada çoğu zaman sevincin kendisi yoktur. Şenliklerde iptal edilen bir tek odur. Gerçekten var olduğu yere ise aslında davet edilmeden ve geleceğini bildirmeden, kendiliğinden ve bir şekle bürünmeksizin gelir, evet sessizce içeri süzülür, çoğu zaman en önemsiz en bos vesilelerle, gündelik yaşamın koşullarında, en parlak ya da görkemli olaylardaki kadar fazla bulunur: Avustralya'daki altın gibidir, tesadüfün keyfine göre oraya buraya dağıtmıştır, hiçbir kuralı ve yasası yoktur çoğunlukla sadece minicik tanecikler, çok seyrek olarak büyük kütleler halindedir. Ancak yukarıda sözü edilen seylerde tek amaç, başkalarını sevincin oraya geri döndüğüne inandırmaktır.
Sahip olmadığımız şeylere bakarken, "Benim olsaydı nasıl olurdu?" diye düşünme eğilimindeyizdir ve işte böylece yokluğu hissederiz. Oysa bunun yerine sahip olduğumuz şeyler için sık sık şunu düşünmemiz gerekirdi: "Bunu kaybetsem ne olurdu?"