Her iki biçimde de, bireyler, emekçi olarak değil, mülk sahibi olarak -ve bir topluluğun aynı zamanda çalışan üye­leri olarak- davranırlar. Bu çalışmanın amacı -başkasının ürünleri ile, yani artı-ürünler ile değişmek için artı-emek harcayabilmelerine karşın-, değer yaratmak değildir; - amacı, mülk sahibinin kendisinin ve ailesinin olduğu gibi komünal topluluğun birlikte korunmasıdır. Bireyin bir emekçi olarak ortaya çıkış sürecinin kendisi, bütün çıplaklığıyla, tarihin bir ürünüdür.
İslam'ın faize yaklaşımı konusundaki bazı genel yanılgıları gidermek adına vurgulamalıyız ki, İslamcı literatürde tartışılan faiz kavramı, modern ekonomi kuramında üretim faktörlerinden sermayenin getirisi olarak tanımlanan faiz değildir. Bu anlamda faize karşı geliştirilen İslami karşı duruşun, emek harcamadan gelir elde etmek gibi bir
Reklam
Engels’in de belirttiği gibi artık emeğine el konan geniş kitlelerinin “eksik tüketimi” kapitalizme özgün bir durum değildir. Sömürünün ve artık emek aktarımının söz konusu olduğu tüm sınıflı toplumlar için geçerlidir. Ne var ki, ekonomik krizler ancak kapitalizme özgü bir durumdur. Bozuk gelir dağılımı, ya da ürettiği artı değere el konulan kitlelerin “eksik tüketimi”, kapitalizmin krize açık yapısının ardındaki önemli etkenlerden biri olmakla beraber tek başına krizlerin neden kapitalizm öncesi diğer sınıflı toplumlarda değil de, kapitalizmde yaşandığını açıklamakta yetersiz kalmaktadır.
Ücretli işçı, kapitalistiyle bir alışveriş ilişkisinde bulunmaktadır: Ücrete karşı, emek gücü. Bu değiş tokuş ilişkisi, aynı zamanda bir sömürü ve egemenlik ilişkisi olmaktadır, çünkü kapitalist, artı değere el koymakta ve böylece kendi servetiyle kendi toplumsal iktidarını genişletmektedir. İşçi, emek gücünü pazarda satarak kapitalisti ya da daha genel olarak sermayeyi güçlendirmektedir. Onun kendi emek ürünleri, sermayeden yana geçmekte ve sermayeyi, gittikçe artan bir biçimde geliştirmekte ve güç sahibi kılmaktadır.
Nuh’u nebiden beri değişmez hiç bir şey bunun değişmediği gibi
Değişmedi Nuhu nebiden beri ne çatışmaların sebebi ne gelin, kaynanana ne de elti ile görümcenin kıskançlıktan bir fındık kabuğunu doldurmayan amansız kavgası Değişmedi akrilik çağdan beri İnsanların bölüşümden emekten kaynaklı velhasıl Yılgınlıktan yalnızlıktan yoksunluktan ve. fukaralıktan mütevellit bitmeyen kavgası Habil ve kabilden
"Hiç bir kapitalist, yeni bir üretim yöntemini, ne kadar üret ken olursa olsun, artı değer oranını ne kadar çok artırısa artırsın, söz konusu teknik kar oranını azalttığı sürece hiç bir zaman gönüllü olarak uygulamaya sokmaz. Ancak, bu türden her yeni üretim yöntemi emtiayı ucuzlatır. Bu nedenle, kapitalist aslında emtiayı üretim fiyatlarının ya da belki de değerlerinin üzerinde satar. Kapitalist, emtianın üretim fiyatları ve daha yüksek üretim fiyatlarıyla üretilen diğer emtianın piyasa fiyatları arasındaki farkı cebe indirir. Bunu yapmasının nedeni, son belirtilen emtianın üretimi için toplumsal olarak gerekli ortalama emek zamanının, yeni üretim yöntemleriyle üretilen emtiayı üretmek için gerekli emek zamanından daha yüksek olmasıdır. Kapitalistin üretim yöntemi, toplumsal ortalamanın üstündedir. Ancak, rekabet bu nu genelleştirir ve genel kanuna tabi kılar. Bunun peşi sıra, -bel ki de ilk önce bu üretim alanında ve daha sonra da diğer alanlar da aynı düzeye gelmek için- kapitalistin iradesinden tümüyle bağımsız olan kar oranının azalması söz konusu olur·. •• marx
Reklam
Devlet, doğrudan toplumsal üretimle uğraşanlardan oluşan bir sınıf ve bu kadar doğrudan uğraşmayanlardan oluşan bir sınıf olmak üzere iki insan sınıfına bölünmüş olan toplumun ürünüdür. Toplumsal ürün, toplumsal bir sınıf olarak doğrudan üreticilerin yeniden üretimine uygulanan bir kısım ve toplumda üretimle ilişkisi doğrudan olmayanlar sınıfının idamesi için tahsis edilen bir artık olmak üzere uygun bir şekilde iki kısma ayrılır. Toplumdaki doğrudan üreticiler hem kendileri için hem de toplumsal üretimle ilişkileri dolaylı olan ya da olmayan diğerleri için emek, iş ve zahmet sarf ederler; toplumsal artı bu diğerleri için gerçekleşir. Devlet, toplumsal sınıfların hem kendi içlerindeki hem de aralarındaki ilişkileri düzenlemek için toplumun örgütlenmesidir. Ancak iki toplumsal sınıfın devletle olan ilişkileri farklıdır; devletin kurumları, toplumda üretilen toplumsal artığa el koyan sınıfın çıkarları doğrultusunda faaliyet gösterir. Sınıfsal olarak bölünmüş toplum, toplumsal artıya el koyan yönetenler ile toplumdaki doğrudan üreticiler olan yönetilenlerden oluşur.
Sayfa 221 - Lawrance Krader
Kornünizmde herkes çalışır. Çalışmayanlar aç kalır: "Yaşları gereği henüz üretirnde yer alamayan ya da daha fazla yer alamayacak olanlar için ayrılacak artı-ernek dışında, çalışmayanları beslemek için harcanan tüm emek ortadan kalkacaktır"
İnsanın emek-gücü meta haline gelmiştir. Ücretli işçi, toprağı, fabrikaları ve iş aletlerini elinde tutan­lara emek-gücünü satar. İşçi, günün bir bölümünde, kendisi­nin ve ailesinin geçimini sağlamak için çalışır (ücretler), gü­nün öteki bölümünde ise, karşılıksız çalışarak, kapitalist için, kapitalist sınıfın zenginliklerinin kaynağı, kârın kayna­ğı, artı-değeri yaratır.
Gerçekte, geçim için ayrılan ilk emeğin aksine, artı değer olarak gelen bütün emek lüks ve servete yönlendirilir.
Reklam
145 syf.
9/10 puan verdi
·
4 günde okudu
#Okudum #KitapYorum #YaşamöyküselBirKaralama #EmreKaradağ #Tuba #145sayfa Merhaba arkadaşlar, Bugün sizlere Barış Kitabevi'nden çıkan, Emre Karadağ 'a ait "TUBA" isimli Yaşamöyküsel Bir Karalamayı tanıtmaya çalışacağım. Daha önce "LEYLÂ'YA MEKTUPLAR" kitabını okumuş tanıtımını yapmıştım. O da hacmi az
Tuba
TubaEmre Karadağ · Barış Kitabevi · 20235 okunma
Sanat, artı-değerden, sanatsal emeğin özgürleşmiş bir emek olması dolayısıyla ayırt edilir ve sonuç itibarıyla değer, özgürce üretilmiş bir varlık taşmasıdır.
Sayfa 60 - Massimo’ya, Güzel Üzerine MektupKitabı okudu
Sabit ve döner sermaye:
Kapitalist biri şine yatırdığı sermayesinin hangi hız­la devir yaptığını, yani tekrar eline para olarak ne zaman döneceğini bilmek ister. Bu bakımdan sermaye, sabit serma­ ye ve döner sermaye olmak üzere ikiye avnlır. Sermayenin "bir üretim döneminde tamamıyle kullanılıp biten, ve değe­rini yeni üretilen mallara aktaran bölümüne döner serma­ ye denir. Hammaddeler, yakıt maddeleri ve işgücü (ücret ödemeleri) döner sermayeyi oluştururlar. Yeni üretilen mal­ lar satılınca bunlara yatırılmış olan sermaye de geri alın­ mış olur. Hatta emek gücünün artı-değer yaratmış olma­ sından ötürü, geri alınan para yatırılandan fazla olur. Sabit sermaye ise, binalar, alet ve makineler gibi üre­ timde bir kere kullanılınca tükenmeyen ve tekrar tekrar kullanılabilen dayanıklı üretim mallarından oluşur. Bunlar bir üretim döneminde kendilerinde maddeleşmiş (depo edilmiş) olan değerin (emek miktarının) ancak bir kısmı­ nı yeni üretilen mallara aktarırlar. Aktarılan bu kısma, eskime-aşınma payı, ya da amortisman payı denir. Kapita­list, üretim dönemi sonunda, ürettiği malları sattığı zaman sabit sermayesinin ancak bu eskiyip aşman kısmını (amor­tisman payını) para olarak geri almış olur.
Ücretli öğretmenliğin laciverti
Marx ilk eseri Elyazmaları'nda, 'üretim araçlarının mülkleştirilmesi'nden doğan bazı dengesizliklerin psikolojik boyutları üzerinde durmuş, mülkiyet dağılımındaki 'dengesizliklerin' ve 'aşırı uzmanlaşmanın insan varlığı üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekmiştir. Bu durum, bireyin kendi öz varlığından sıyrılarak yabancılaşmasına sebep olmaktadır. İşçi emeğinin karşılığı olan artı değerine (plus value/surplus product) sahip olmadığı için ürünü kendine yabancılaşmıştır. 'Artı değer' kavramını Marx şöyle açıklamaktadır: Bir iş günü içinde işçiler, işverenin kendilerine emek bedeli olarak ödedikleri miktardan daha fazlasını üretmektedirler. Aradaki fark 'artı değer' olup buna işveren el koymaktadır.
330 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.