İstemeden doğduk istemeden öleceğiz. Yakınlarımız bizden önce ölecek. Belki dedeleriniz, anneanneleriniz öldü bile. Ya da ablanız, abiniz. Babalarımız, annelerimiz bizden önce ölecekler belki. Doğa karşısında çaresiziz, toplum karşısında çaresiziz. Kendimizi mutlu etmekten başka bir çaremiz yok. Kendimizi doğru anlamaktan başka çaremiz yok.
Sahi, kendimi unutalı ne kadar oldu dersin?
Yok olduğumu düşüneli, aslında yok olanın zaten hiç olmayan bir şey olduğunu unutalı, ne kadar oldu? Ya da, zamanı unutalı?
Her gün biraz daha giden sen, neredesin şimdi?
Kimlerlesin?
Duruyor mu hayallerin?
Yaşamaktan yorgun düştüğün oluyor mu?
Senin zamanın nasıl ilerliyor?
"Kim" oldun? Bir
Gözler tavana
Eller iki yana
Ağız açık
İnsanın kafasını dumanlayan adam
Sadık Hidayet, ne yapıyorsun adamım dedirten bir yazar. :)
Bu kitap hakkında bir şeyler yazmayı düşünmüyordum. Hatta bittiğinde kapağını bile açmam sanıyordum (fikrim hala stabil.) Yani rüya haline, bu karmaşaya ne yazılır?
Sadık Hidayet’in ölmeyi planladığı ki bunu
"Nereden başlasam ki?
Herşeyi anlatmak gelir içimden " (syf 10)
Ama anlatamacağım size içimdekilerin hepsini, yazıya dökmek zor çünkü...
Bir şairle daha geç kalınmışlıkların kıyısında tanıştım "Kalırsa bir soru kalır benden/Bir de üç beş şiir, iyi kötü..." demiş ve ayrılmış bir çok güzel şairlerimiz gibi bu güzel şairimiz