Elinize günün birinde her hangi bir yerden el yazması, kalın bir kitap geçiverse, bunun ilk bakışta tarihleri itibariyle tanımadığınız bir kişinin güncesi, anıları olacağı kanısına varsanız; İhtiva ettiği tarihin 1665 yıllarına denk geldiğini görseniz ve şöyle bir göz atma ile büyük bir sırı barındırdığını bu sırın da sadece gizemli bir cümle ya
İş dünyasında başarının zirvesine ulaştım. Diğerlerinin gözünde hayatım mükemmel bir başarı misaliydi.
Gel gör ki, iş dışında çok az mutluluğum oldu. Sonuçta, maddi zenginlik hayatımın gerçek bir parçasıydı, artık alışmış olduğum.
Şu anda, hasta yatağında yatarken ve bütün hayatımı hatırlayıp gözden geçirirken fark ediyorum ki; o kadar gurur
80 yaşındaki bir kadının, uzaklara giden genç torununa yazdığı mektuplardan oluşuyordu. “Yapmaya değecek tek yolculuk, içimize yapacağımız yolculuktur,” diyordu yaşlı kadın, “o özgün çağrıya kulak vermeli ve yüreğimizin götürdüğü yere gitmeliyiz.” Yüreğimin Sesini Dinle’de, artık genç bir kadın olan torun, zorlu bir kimlik arayışı içinde yaşamın anlamının peşine düşer.
'Biz artık gitmeliyiz dağımıza anneciğim
Yorgun geldim savaşmadım ama
Bir ceset gibi ayaklarının dibindeyim'
'Biz artık
Gitmeliyiz dağımıza'
–Hayır olmaz
Durmalıyız burada şahinim
'Kezzap içsem
Daha kuvvetle can çekişirdim'
(dertten çıktık) söylendi (güzel bir kurtuluşa yöneldik) dendi