Sevgili Yunus Emre, şu kıtasını, galiba bu zamanın insanının yalnızlığını anlatmak için yazdı:
Bir garip ölmüş diyeler,
Üç günden sonra duyalar,
Soğuk su ile yuyalar,
Şöyle garip, bencileyin.
Günümüz ilim adamları, sanayileşmeye, şehirleşmeye ve nüfusun artışına paralel olarak "içtimai yalnızlıkların" da arttığını söylüyorlar. Hayret, aynı apartmanda, yan yana oturan daire komşuları bile birbirlerinden bihaber yaşıyorlar. Onların merdiven başlarında karşılaştıkları zaman, soğukça "merhabalaşmaları" bile bu "yalnızlık" ve "sahipsizlik duygusunu" derinleştirmekten öte bir işe yaramamaktadır. Ölüler bile, belediyenin yardım ve alakası ile mezarlarına taşınmaktadır.
Size enteresan bir hadise anlatayım! Bir sosyolog arkadaşımdan dinlemiştim. O, şöyle demişti: "Kızım, Amerika Birleşik Devletleri'ne ait bir üniversitede tahsilde idi. Kendisi ile yakından ilgilenen bir profesörü vardı. Ben de misafir olarak Amerika'da bulunuyordum. Hristiyanlar, Noel kutluyorlardı. Böyle bir günde, kızımın profesörünü telefonla arayarak Noel'ini kutlamak istedim. Aldığım cevap karşısında hem hayret ettim, hem de utandım. O, bana şöyle demişti: 'Alakanıza teşekkür ederim. Fakat Noel, Noel Baba ve Noel törenleri beni ilgilendirmiyor. Çünkü ben bir Yahudiyim'. İtiraf edeyim ki, bu profesörün ortaya koyduğu şahsiyet tablosuna hayran kaldım."
Evet, miladi bir yılın bitip yenisinin başlayacağı bugünlerde acaba, bizim ahvalimiz nicedir?...
Necip Fazıl, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu adlı eserinde, Abdülhakîm Arvasî Hazretlerinin tasavvuf tarifi hakkında şunları söylüyor: "Bir de mürşidim ve kurtarıcım var ki, bütün tarifleri naklettikten sonra dünyanın en kuru ifadesiyle en büyük hakikati zaptetmiş olarak şöyle diyor: "Tasavvuf beşerî sıfatlardan çıkış, melekî sıfatlar ve İlâhî ahlâkla vasıflanmaya mahsus bir hâl."