Çevremdeki her şeyden sıkıntı akıyor ve bu sıkıntı, bir yerlere kaçıp gitme, gizlenme arzusu yeterince güçlü olmayan, cılız bir arzu yaratarak ruhumu
zehirliyordu.
Kasıldı ve altımda paramparça oldu, ikimiz de uyanmış, tükenmiş ve tekrar uyanmış bir
arzu karmaşasıydık.
Yanına bir yığın halinde yığıldım. Vücudu gevşekti. Zor nefes alıyordu.
Ne yaptığımı anlayamadan onu göğsüme çektim ve hemen uykuya daldım.
Etkileşimimiz içimde daha önce deneyimlediğim hiçbir şeye benzemeyen derin, vahşi bir acıya yol açmıştı. Faith'i orgazm ettiğimde, o haykırdığında, kafamın iyi olduğunu
hissettim. Alkol ve uyuşturucudan kaçınırdım; kontrolümü kaybetmek istemezdim. Ama bakireyle birlikteyken içimde dolaşan duygu tam olarak buydu. Her şey daha keskin hissediyordum; duyularım, varlığım, arzularım. Hiç kimseyi bu kadar çok istememiştim.
Kendimi güvende hissetmiyordum. Faith'e duyduğum vahşi, öfkeli arzu, özenle hazırladığım planlarımla uyuşmuyordu. Ben de onu kovdum, telefonunu yere fırlattım ve arkama bile bakmadan oradan ayrıldım.
Bu onu izlemediğim anlamına gelmiyordu. Kulüpten çalarken güvenlik kamerasını takip ettim, gölgeli kenarlarından uzak durdum. Süitine döndüğünden emin oldum ve uyurken odasının videosunu izledim .
Cassius beni çağırdığında korkmuştum.
Huysuz milyarderden korkmuştum, özel odadan korkmuştum, bekâretimi kaybetmekten korkmuştum ama beni yalnız bıraktığında tüm korku beni terk etmişti. Onun yerini beklenmedik bir şey almıştı: arzu.
Onu istemiştim. Hem de çok.
Kulüp sahibi beni hiç beklemediğim bir şekilde fiziksel
olarak ele geçirmişti. Beni şezlongun üzerine eğerek
vücudumun en mahrem yerlerine sahip olmuştu. Ama
bundan daha fazlasıydı. Beni bir şekilde açmıştı ve bacaklarımı ayırmaktan daha fazlasını kastetmiştim.
Cassius bana yepyeni bir dünya göstermişti. Bana bedenimin olanaklarını, ondan alacağım zevki ve daha önce hiç tahmin etmediğim kadar büyük bir arzuyu göstermişti.