aynalar hoyratça yüzüme vurur kimsesizliğimi
evet; kimsesiz kedi yavrusuyum kaldırımlarda
kuyruksuz bir uçurtma
penceresiz duvar ölüsü yitik bir mezar
kâh evsiz berduş olurum köprü altında
kâh kafeste kanadı kırık kuş
ya da sessiz bir nota
hani o çoktan unutulmuş
yetim şarkılarda
aynanın arkası a’raf
l
bütün leylakları düşünmeden öldürüyorlar
yeşermeden sınır dışı erguvanlar bu bahar
sustum o sırlı kapılarda içimin en kadınına
küfür etmeyin diyor ya inandığımız kitaplar
yalandan ağıtlarla dolu ve tekin değil sokak
bak; omuz omuza korkak cesetlerle tabutlar
insanlar aynalardan neden bu kadar korkar
neden çırılçıplak sığındığımız kahramanlar
ey içinden geçtiğim gürültülü cümle söyle
cellatlar ne zamana kadar acımadan susar
ll
büyürken canın acıyacak dememiştin anne
ellerimdeki dikenleri toplamıyor masallar
açılmıyor oynadığım sahnelerde asla perde
bensiz başlıyor bensiz bitiyor o sihirli rüyalar
lll
susmuyorum aslında bakma bana öyle
yağmursuz gün yok sanki gök’yüzümde
ne kadar bağırsam da geceye ve güne
sesim ulaşmıyor artık gökteki meleklere
yoksa benim de mi ellerim kirlendi anne ?
''Bunca telaş, koşturmaca, hırs, bunca çaba ne için ki; hayat dediğin güneşli hava, masmavi deniz, ağaçlar, kuşlar ve bir avuç fındıklı akide şekeri. Sonrası toprağın altı hepsi bu.''
Yapacak bir şey yok dedi kadın kalabalığa…
Siz istiyorsunuz diye değişemem…
Ben biraz alınganım…
Genellikle hassas ve romantik…
Hâlâ aşka da inanıyorum…
Masallara,
Kahramanlara,
Kahve falına,
Papatyalara…
İstersek dünyanın iyi bir yer olacağına da…
İyi olmanın, iyilik yapmanın, kolay affetmenin saflık olmadığına…
Ve şiirin sonsuzluğuna…
Bilin ki siz istiyorsunuz diye değişemem ey şehrin sahipleri…
Çok oldu bağışlayalı ben kendimi…
Bunca telaş, koşturmaca, hırs, bunca çaba ne için ki; hayat dediğin güneşli hava, masmavi deniz, ağaçlar, kuşlar ve bir avuç fındıklı akide şekeri. Sonrası toprağın altı hepsi bu.
|Arzu Eşbah