"Öyleyse neden yüreğimi dinlemek zorundayım?"
"Çünkü onu susturmayı hiçbir zaman başaramazsın. Hatta onu dinlemiyormuş gibi yapsan da o gene oradadır, göğsündedir; hayat ve dünya hakkında ne düşündü ğünü sana tekrarlamayı sürdürecektir."
"Bir hain olsa da mı?"
"İhanet, senin beklemediğin bir darbedir. Ama sen yüreğini tanıyacak olursan, sana baskın yapmayı hiçbir zaman başaramayacaktır. Çünkü onun düşlerini ve arzularını tanıyacaksın ve onları hesaba katacaksın. Hiç kimse kendi yüreğinden kaçamaz. Bu nedenle en iyisi onun söylediklerini dinlemek. Böylece, kendisinden beklemediğin bir darbe indirmeyecektir kesinlikle sana."
Kim olursan ol,ne yaparsan yap, bütün yüreğinle gerçekten bir şey istediğin zaman , Evren'in Ruhu'nda bu istek oluşur.Bu senin yeryüzündeki özel görevindir.
Bu dünyada ufak kayıplara razı olan ne kadar az insan olduğunu görüp şaşıyorum doğrusu ; büyük kayıplar ise beraberlerinde daima büyük bir pes etmişlik getiriyorlar."
O günler en iyisiydi ya da en kötüsüydü, akıl çağıydı ve aptallık çağıydı, inançlar zamanıydı ve inançsızlıklar zamanıydı, ışık mevsimiydi ve karanlık mevsimiydi, umut baharıydı ve umutsuzluk kışıydı; yaşayabilmek için her şey vardı önümüzde ve yaşayabilmek için önümüzde hiçbir şey yoktu; hepimiz doğrudan cennete gidiyorduk, hepimiz doğrudan cehenneme gidiyorduk. Kısacası o günler, tıpkı şimdiki gibi o kadar uzaktaydı ki, kimileri iyi ve kötü şeylerin üstünlük derecelerini karşılaştırdığında, o günlerin gelmiş geçmiş en iyi günler olduğunda ısrar ediyorlardı.