Bana göre belli bir adalet kavramı o kadar doğaldır, bü­tün insanlar tarafından o denli evrensel şekilde kabul gör­müştür ki, bu kavram bütün kanunlardan, bütün antlaşma­lardan ve bütün dinlerden bağımsızdır. Bir Türkten, bir Me­cusiden, bir Malabarlıdan yemek yesinler, kıyafet alsınlar diye borç vermiş olduğum parayı geri istediğimde hiçbirinin aklına "Biraz bekleyin, önce Muhammed'in, Zerdüşt'ün veya Brahma'nın size paranızı geri vermemi buyurup buyur­madığına bir bakayım" diye cevap vermek gelmez. Hakka­niyetin bana borcunu ödemesini gerektirdiğini kabul eder ve borcunu ödemese bile bunun nedeni yoksulluğunun veya açgözlülüğünün kendisinin de kabul ettiği adalet kavramından ağır basmasıdır.
Köleciliğin felsefi temelleriyle ve inanç boyutuyla da sistemli bir anlayışa ulaştığı Antik Yunan toplumunda, Yunanlı olmayan herkesin potansiyel köle olduğu anlayışı egemendi. Yunanlıların üstünlük duygusu ve Yunanlı olmayanları ifade eden barbarların doğaları gereği güce itaate hazır oldukları düşüncesi, Yunan köleciliğinin temel kabullerinden
Reklam
Mustafa Kemal 1. Dünya Savaşı'nın çıkışını ve Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşa girişini Sofya'da izledi. Yarbay Mustafa Kemal "pek yakında" bir dünya savaşının çıkacağını görmüştür. Mustafa Kemal savaşın nedeni olarak iki noktaya dikkat çekmektedir: İngiliz-Alman rekabeti, Sırbistan'ın Avusturya ve Macaristan'ın
Sayfa 14 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Bana göre belli bir adalet kavramı o kadar doğaldır, bütün insanlar tarafından o denli evrensel şekilde kabul görmüştür ki, bu kavram bütün kanunlardan, bütün antlaşmalardan ve bütün dinlerden bağımsızdır.
"Aysel, yüzünü hiç görmediği Atasının tabutunu, yağmurlu bir akşamüstü, abisinin ve eniştesinin elinden tutmuş olarak Kamutay'ın önünde görmüştür. Eniştesi, tabutun çevresinde yanan altı meşalenin altı oku anlattığını söylemiştir. Meşalenin yanında sağda solda birer general, birer subay, birer er de, merasim üniformaları içinde, altı kişilik saygı nöbet grubunu teşkil etmişlerdir. General ve subaylar kılıçlarını çekmiş, hepsi de selamlama durumuna geçmiştir. Bir bando Chopin'in "Matem Marşı" nı çalmaktadır. "
Sayfa 66
Müslümanlara zulmedenler, yaptıkları zulümle nasıl bir uçuruma yuvarlandıklarını, aynı zamanda İslâm'ın kendilerine karşı yapacağı hak ve adalet inkılabının üstünlüğünü görmüşler ve göreceklerdir.
Reklam
Şamil, saldırmayı bildiği gibi geri çekilmeyi de biliyor ve kendine güvenini kaybetmiyordu. Geri çekilme emri vermesi, aşiretlerin gözündeki itibarına gölge düşürmüyordu. Savaşta böyle iniş­li çıkışlı durumlar olurdu. Rusların safına geçip sonra yeniden Şamil'e katılan aşiret mensuplarına, dönek gözüyle bakılmazdı. Böyle birçok durumda
3. BÖLÜM, GIOTTO PADOVA'DA:
''Giotto, San Francesco'nun yaşamını anlatırken, onu, herkes gibi insan olan bir insan gibi görmüştür. Oysa İsa'yı ne denli insan olarak görürse görsün, toplumun ona tanıdığı aşkın değeri görmezlikten gelemezdi, çünkü sanatçı, çağının koşullarından dışarı çıkamaz, özellikle Ortaçağda, toplumun bütün gösterilerinin dinsel inanç tarafından belirlendiği bir dönemde, böyle bir koşullanma kaçınılmaz olmaktan başka, doğaldır da. Hem sanatçı, yaşadığı dönemin özelliklerini, belirli bir toplum boyutu içinde, temel ilke ve yönelimleriyle yansıttığı sürece tüm insanlığın malı olabilir. Aynı dönemin bir başka sanatçısını, Dante'yi ele alalım. Onun kadar koyu bir katolik az bulunur. Ama onun bütün inancı ve yargılarındaki sınırsız acımasızlık; o çağı niteleyen koşulların da adil bir düzenini gerçekleştirmek amacını güder. Dante'nin o belirli koşullar içinde, hatta o koşulların varlığını tartışmaksızın; adalet, haklılık, namusluluk vb. ilkeleri savunmuş olması, bütün kötülüklere ve eğriliklere, çağının somut durumları içinde bir iyilik ve doğruluk yolu göstermesi ve bu yolu göstererek, çağının gerçek yapısını yansıtması, onun ülkülerini soyutluktan kurtarmış ve onu bugüne bağlayabilmiştir.'' (Sayfa: 86-87)
Hukukun Üstünlüğü: Postal ve Dalak
Hindistan'ın siyasi birliğe ve demokrasiye İngiltere sayesinde ulaştığı şeklindeki iddianın en önemli ayaklarından biri de İngilizlerin 'huku­kun üstünlüğü' kavramını getirdikleri tezidir. İngilizler sömürgeci amaç­larını meşrulaştırırken bu teze sıklıkla başvurmaktadırlar. İngilizlerin Hindistan'da kendilerine nasıl bir
Adalet kavramı o kadar doğaldır, bütün insanlar tarafından o denli evrensel şekilde kabul görmüştür ki, bu kavram bütün kanunlardan, bütün anlaşmalardan ve bütün dinlerden bağımsızdır. Bir Türkten, bir Mecusiden, bir Malabarlıdan, yemek yesinler, kıyafet alsınlar diye borç vermiş olduğum parayı geri istediğimde hiçbirinin aklına "Biraz bekleyin, önce Muhammed'in, Zerdüşt'ün veya Brahma'nın size paranızı geri vermemi buyurun buyurmadığına bir bakayım" diye cevap vermek gelmez.
Reklam
Rüyada çıkılan metafizik yolculukların son halkalarından biri olan İtalyan Dante’nin yolculuğu, İranlı Ardâvîrâfın yolculuğu­ na en yakın olan ve en çok benzeyenidir. Dante’nin ilahi Ko­ medya’da anlattıklarıyla Ardâvîrâfın Ardâvîrâfnâme'de aktar­ dıkları arasında çok yakın benzerlikler vardır. Her iki kitaptaki anlatımlar özellikle bazı
Bana göre belli bir adalet kavramı o kadar doğaldır, bütün insanlar tarafından o denli evrensel şekilde kabul görmüştür ki, bu kavram bütün kanunlardan, bütün antlaşmalardan ve bütün dinlerden bağımsızdır.
Kuşatma sırasında Konstantinopolis sur içindeki Osmanlı askerlerinin Mehmet'in dışarıdaki ordusuna karşı Bizanslıları savunmasına bile sahne olmuştu. Bundan çok önceleri yani altıncı yüzyılda Konstantinopolis'le Türk Kağan'ının çok uzakta Orta Asya'da yer alan sarayı arasında diplomatik teati yapıldığını da görmüştük. Ayrıca erken yedinci yüzyılda İmparator Herakleios'un kızı Eudokia'nın Hazar Han'ının oğluna verildiği, Bizanslılarla Türkler arasındaki ilk asalet evliliği meydana gelmişti. Sekizinci yüzyılın ortalarında bizzat İmparator III. Leon bir Hazar prensesini kendine eş almış ve oğulları Konstantinos'a [IV. Leon] "Hazar Leon" lakabı takılmıştı. Daha başka örnekler de verilebilir: Asıl mesele şu ki, bunlar steplerin uzak bir köşesinden çıkagelip de Yunanlara hücum eden yabancı atlılar değildi -yakından tanınıyorlardı-.
Sayfa 111 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Bana göre belli bir adalet kavramı o kadar doğaldır, bütün insanlar tarafından o denli evrensel şekilde kabul görmüştür ki, bu kavram bütün kanunlardan, bütün antlaşmalardan ve bütün dinlerden bağımsızdır.
Tespit gibi tespit ..
Toplumsal'gerçeklere eğilirseniz, sağın Türkiye'de, gelmiş geçmiş siyasal iktidarlarca korunduğunu ve kollandığını görürsünüz. 1960 öncesinde siyasal iktidarlar, Said-i Nursi'nin sakalıni sıvazlayarak elini öperek oy toplamayı uygun görmüştür. 1961 sonrası Adalet Partisi de, dinsel sağın oy depolarına dayanarak iktidara tırmandı. Bugün Millî Selâmet Partisinin yönetici kadrosunu oluşturan politikacılar, Adalet Partisinin yüksek bürokratları ve «takunyalı» biraderleriydi. Demirel ailesine, devlet planlama örgütünden «ulufe» dağıtıldığı dönemlerde, planlamanın birçok dairesi bu biraderlerin yönetimindeydi. 12 Mart'ın sözde Atatürkçü yönetimi de, sağcılar için açtırdığı bir iki göstermelik dâva dışında, «aşırı sağ» dediği hiçbir örgüte ve kişiye dokunmamıştır.
Sayfa 258 - Tekin Yayınevi 14. Baskı 1993Kitabı okudu