.........Said Paşa fıtraten gayet cesur ve ifrat derecesinde iyimser bir zat idi. Cihan Harbi’nin pek fecî safhalarında Sadrazam olan Said Paşa, musibetleri Haz-ret-i Eyyûb sabrı ile karşılıyordu. Birkaç musibet üzerine kendisine gittim. Aslâ âsap dengesi bozulmamıştı. Hiddet bile etmiyordu. Kötümser bir şey söylense uzun uzun fikirler serd ederek herkesi teskine muvaffak oluyordu.
“Burada gördüğün, kelimelerle ve lekelerle dolu bu defter nereden geldiğini bilmediğim asap bozucu bir zorbalığın beyhude sonucudur” diye yazar ve bu zorunlu ama faydasız kendine acıma haline dair acı sözlerle lafını bitirir: “Bütün bunların hepsi ve yazacağım her şey sadece bir şey söylememeye yarar, sonunda işin varacağı yer bir sürü dolu sayfa ama boş bir kitap olacak.”
Reklam
Işıltılı bir cumartesi, sokakları ele geçirmişti. El ele yürüyen genç aşıklar, alışverişten dönen saadet kumkuması çekirdek aileler, uçan balonlar misali ana babalarının elinden kurtulup sağa sola koşturan neşe palamudu çocuklar; hepsi asap bozacak kadar mesut göründü gözüme. Benimse içimde ödev niyetine, ceza niyetine, çoktan yaşanıp bitmiş kısacık bir mutluluğun diyeti niyetine çekilmeyi bekleyen upuzun bir acı yatıyordu.
Rüyalarımdan nefret ediyorum. Unutmak istediğim bir zamanı hatırlatan, karmakarışık, asap bozucu anılarla dolular.
Her şeyi hep değiştirmek istemek; bu benim için daimi bir ihtiyaç, en asap bozucu çatışmalara götüren, rezil bir heves. Felaket, insanın yataktan doğrulmasıyla başlıyor. Her şeyi felsefi bir temele oturtmasıyla, üretmesiyle.
Unuttuğumuzu sandığımız şeyleri belki tam olarak unutmamışızdır. Evde aradığımız bir anahtarın asap bozuculuğuna karşılık, kışlık montun cebinden çıkan bir tiyatro bileti hüznü unutmanın kendisidir aslında.
Reklam
358 öğeden 281 ile 290 arasındakiler gösteriliyor.