Ali Kuşçu dinî bilimlerde herkesin bildiğini biliyor, fazlasıyla da astronomiden, matematikten dem vuruyordu. Üstat hiç bu fırsatı kaçırır mı, elbette onun derslerini takibe başladı. Hatta yegâne heyecanı o oldu. Öğrendiği her şeyi, İstanbul muhafızı olduğu için derslere katılamayan Sinan Paşa'ya öğretiyor, Sinan Paşa da görevinin büyük kısmını, yardımcısı asesbaşı Budak Gazi'ye devrederek onu dinliyordu. Ali Kuşçu'dan sonra üstadın hayata bakışı değişmişti. Bilgi, yazı, kitap, din, gönül, akıl... Ve elbette sorular, sorular... Cevaplar, cevaplar... Sonuçta Ali Kuşçu benim yapamadığım iki şeyi yapmış, üstadın ilmini ve kibrini arttırmıştı. Birincisi üstat için, ikincisi benim için...
"Şehirlerde inzibatı temim eden subaşı, asesbaşı gibi vazifeliler vardı. Kadı, hem adlî hem beledî işlerden sorumluydu. Ayrıca bugünkü noterin gördüğü işler de kadının vazifeleri arasındaydı."
Sayfa 21 - Türk Tarih KurumuKitabı okudu
Reklam
Osmanlı'da kadı, bir mahkeme yargıcı olduğu kadar aynı zamanda bir noter, şehirdeki vakıfların müfettişi ve tabii ki belediye reisidir. Ayrıca, şehrin asayişini yürütmekle görevli zabitleri, subaşı, asesbaşı gibi görevlileri denetler, onların amiridir.
"Ases, kelime olarak bekçi anlamına gelmektedir. Yeniçeri bölüklerinden birini oluşturan aseslerin amirine ise asesbaşı denmekte idi. Fatih döneminde teşkilatlandırılmış olan aseslik daha sonraki süreçte yeniçeri bölüklerinden birini teşkil etmiştir."
Sayfa 77 - İdeal Kültür YayıncılıkKitabı okudu
daha önce kitap okurken kahkaha atmamışım hiç :)
Fakat bir anda önce dizlerine, sonra da yarı beline kadar gömüldü. Kolunu yukarı kaldırmaya çalıştı. Toprak ıslak olduğu için fazla zorluk çekmedi ve elini dışarıya çıkardığında teninde güneşin sıcaklığını hissetti. Son bir gayretle sağ dizini yukarı çekip eliyle zemine abanarak başını toprağın üzerine çıkardı ve güneşi gördü. Diri diri gömülüp ölmekten kurtulmuştu. Meyyit kapısındaki kahvehanede pinekleyenler, saçları bembeyaz kesilmiş, bet benizleri atmış bir grup insanın kendilerine doğru dehşet içinde koştuğunu gördüler. Elleri yüzleri çarpılan, çeneleri titreyen, saçları diken diken olan bu kişiler Galata'ya girer girmez teker teker yere yığıldılar. İçlerinde dili tutulmayan yegâne kişi, baş parmağıyla damağıni kaldırdıktan sonra, “Hortlak! Hortlak!” diyebildi. Kahvehanedekiler, zangır zangır titreyenlere su içirdi, dizlerinin bağı çözülenler taburelere oturtuldu, yüzü çarpılanlara nane ruhu koklatıldı. Tam bu sırada Meyyit Kapısı'nda, bedeni toprağa bulanmış çıplak bir delikanlı görülünce olan oldu. Meydanda kim var kim yoksa çil yavrusu gibi dağıldı. Delikanlı Voyvoda yolunda ilerleyip Erganunlu kilise önüne vardığında, ilahi nağmeleri kesildi. Rahipler pencerelerin perdelerini aralayıp hortlağa bakarak istavroz çıkarttilar. Nihayet çıplak delikanlı Mihel Kapısı'na ulaştığında, asesbaşı ve adamlarıyla karşılaştı. Bir yeniçeri, hortlağın ölü mü diri mi olduğunu tespit edecek Yahudi hekimi ensesinden tutmuştu. Eli palalı yeniçeriler Bünyamin’in etrafını çevirip, beti benzi atmış hekimi ona doğru iteklediler.
"Osmanlı'da kadı, bir mahkeme yargıcı olduğu kadar aynı zamanda bir noter, şehirdeki vakıfların müfettişi ve tabii ki belediye reisidir. Ayrıca, şehrin asayişini yürütmekle görevli zabitleri, subaşı, asesbaşı gibi görevlileri denetler, onların amiridir."
Sayfa 11 - Kronik KitapKitabı okudu
Reklam
Osmanlı’da Kadı bir mahkeme yargıcı olduğu kadar aynı zamanda noter , şehirdeki vakıfların müfettişi ve tabii ki belediye reisidir.Ayrıca şehirin asayişini yürütmekle görevli zabitleri, subaşı, asesbaşı gibi görevlileri denetler, onların amiridir.Çarşı ve esnafın kontrolünü yapan muhtesip dediğimiz memurlar da ona bağlıdır.
Düş gören iki adamın masalı
Güvenilir insanların düştükleri kayıtlara bakılırsa, evvel zaman içinde Kahire'de çok zengin bir adam yaşarmış. Ama öylesine cömert, öylesine eli açıkmış ki, sonunda babaevi dışında her şeyini yitirmiş, bir süre sonra da geçimini çalışarak sağlamak zorunda kalmış. O kadar çok çalışıyormuş ki, bir gece bahçesindeki bir incir ağacının dibinde
Sayfa 125 - İletişim yay.Kitabı okudu
Fetih Sırasında İstanbul'a Hakim Nasbolunanlar
Birinci hâkim Büyük vezir Mahmud Paşa idi. Ona bir oda ve maiyetine yeniçeriler, Muhzır Ağa, Sipah Kethüda Yeri, Cebeci, Topçu ve Azap Çavuşları, Bir Bostancı Odabaşısı, Yeniçeri'den bir tüfekçi ve bir mataracı verdi. Şehirlileri doğru yola getirmek için falaka ile değnek vurur, çarşamba günleri İstanbul içinde kol gezerek Unkapanı'nda yapılan
24 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.